Hegemonya kavramını ailecek seviyoruz. Gerçi AKP
iktidarıyla ilgili, hegemonyanın yerini diktatörlüğe bırakma
eğilimlerinden de söz ediliyor. Yersiz de değil bunu tartışmak. Ne
olursa olsun, AKP’nin ‘altın çağında’ elde ettiği hegemonik kazanımları
baki. Ayrıca hegemonik usullerle diktameşrep usullerin harmanını yapmak
da mümkündür. Nasıl derler: “Osmanlı’da oyun çoktur”.
Hegemonya, ağız doldurucu telaffuzuyla da açık
ediyor anlamını: İktidarın her yerde hazır ve nazır olması demek, dip
köşe her yere nüfuzu demek. Kudretli bir hakimiyeti anlatmak üzere
“hegemonya” deniyor genellikle. En meşhuru: Amerikan hegemonyası.
“Küresel hegemonya”… Hegemonya, bu cephesiyle, zihnimizde bir tür
totaliter düzeni canlandırıyor.
Bu kavrama düz anlamının ötesinde bir derinlik
kazandıran Gramsci’de, hegemonyanın, fazladan, rıza üretim kabiliyetiyle
tanımlandığını biliyoruz. Yönetilenlerin, alttakilerin, ezilenlerin de
bir kısmının rızasını kazanmayı başaran bir iktidardır hegemonik
iktidar. Onlar arasında da ittifak bağları kurabilen, onların gönlünü
kazanabilen iktidardır.
Hegemonyanın, doğrudan doğruya bu rıza üretim
kabiliyetiyle ilgili, kolay unutabildiğimiz bir cephesi daha var:
Hasımlarını kendi gündemine tabi kılması, daha vahimi, kendine
benzetmesi. Kendine benzetmekle, üslûbun bulaşmasını kastetmiyorum
sadece. Sadece “sen kimsin!” heyheylerinin, Abdülmucit Keserbiçer
projeciliğinin ‘herkese’ intikalini kastetmiyorum. Asıl mühimi,
hasımlarını, kendi “anti”lerine indirgemesidir. Böylece, onları kendi
akislerine, kendi aksi sedalarına dönüştürmesi…
DEVAMINI OKUMAK ICIN......
No comments:
Post a Comment