Monday, February 23, 2015
Saturday, February 21, 2015
Modus Operandi, Mart 2015’te dağıtıma giriyor - Emrah Göker
Çalışmalarına Temmuz 2014’te başladığımız Modus Operandi: İlişkisel Sosyal Bilimler Dergisi için geri sayımı nihayet başlatabildik. Dergimiz, iki yıldır müthiş bir sosyal bilim yayıncılığı performansı sergileyen Heretik Yayın sahipliğinde dört ayda bir çıkacak.
22 Şubat 2015 itibarıyla, Vefa Saygın Öğütle editörlüğünde hazırlanan ilk sayısının duyurusunu yapabilir durumdayız. İlk sayının dosya konusu “Türkiye’de Sosyoekonomik ve Beşerî Bilimlerin Halleri” oldu. Sözünü aldığımız yazılarla ikinci sayıda da Türkiye’de farklı disiplinlerin geçmişteki ve günümüzdeki durumunu değerlendiren tartışmaları bu başlıkla sürdüreceğiz. 2016’ya kadarki yayın planımızı şuradan inceleyebilirsiniz. Modus Operandi’ye yazı göndermek için lütfen kurallarımızı ve yayın politikamızı gözden geçirin.
Şu aralar değerlendiricilerimizin olumlu görüş verdiği ama bazı düzeltmeler beklediğimiz bir-iki yazımız kaldı ve Cemal Kafadar’la yaptığımız söyleşi metnine kendisinin geri bildirimlerini bekliyoruz. Tasarımda bize destek veren arkadaşımızla çalıştıktan sonra Mart ayı içinde dağıtıma çıkacağız. Dergiyi hangi kitapçılarda bulabileceğinizin bilgisini çok yakında paylaşacağız. Abonelikle ilgili prosedürü de dağıtım öncesinde duyuracağız. 2014 sonuna doğru arkadaşlarımızla konuştuktan sonra 5. sayıya kadar bir plan yaptık ve editörler dosya çağrılarını hazırladılar. Bu planı şurada güncelliyoruz, yazı çağrıları da önümüzdeki haftalarda yayımlanacak. Dosya konularının dışında da sosyoekonomik ve beşerî bilimler alanında yaptığınız çalışmalarınızı bize gönderebilirsiniz.
Dergi çatısını oluştururken kendimize rol modeli aldığımız, sevdiğimiz, benimsediğimiz bazı uluslararası sosyal bilimcilerle iletişime geçtik, danışmanlarımız olmalarını istedik. Modus Operandi’de 4. sayıdan itibaren İngilizce (ve belki gelecek yazılara göre Almanca ve Fransızca) makalelere de yer vermek istiyoruz. Türkçe yayınlar için desteğini isteyeceğimiz araştırmacılarla da iletişim kurduk. Ortaya çıkan danışma kurulu listemizin güncel halini buradan inceleyebilirsiniz. Yeterince sayı çıkardıktan sonra derginin ulusal ve uluslararası saygın endekslerde yer almasını da hedefliyoruz.
Twitter kullanıcısı iseniz, dergiyi şuradan takip edebilirsiniz. Facebook sayfamız da şu. Bu sayfaları ve web sitemizi, görselleştirdikçe giydireceğiz.
DEVAMINI OKUMAK ICIN......
22 Şubat 2015 itibarıyla, Vefa Saygın Öğütle editörlüğünde hazırlanan ilk sayısının duyurusunu yapabilir durumdayız. İlk sayının dosya konusu “Türkiye’de Sosyoekonomik ve Beşerî Bilimlerin Halleri” oldu. Sözünü aldığımız yazılarla ikinci sayıda da Türkiye’de farklı disiplinlerin geçmişteki ve günümüzdeki durumunu değerlendiren tartışmaları bu başlıkla sürdüreceğiz. 2016’ya kadarki yayın planımızı şuradan inceleyebilirsiniz. Modus Operandi’ye yazı göndermek için lütfen kurallarımızı ve yayın politikamızı gözden geçirin.
Şu aralar değerlendiricilerimizin olumlu görüş verdiği ama bazı düzeltmeler beklediğimiz bir-iki yazımız kaldı ve Cemal Kafadar’la yaptığımız söyleşi metnine kendisinin geri bildirimlerini bekliyoruz. Tasarımda bize destek veren arkadaşımızla çalıştıktan sonra Mart ayı içinde dağıtıma çıkacağız. Dergiyi hangi kitapçılarda bulabileceğinizin bilgisini çok yakında paylaşacağız. Abonelikle ilgili prosedürü de dağıtım öncesinde duyuracağız. 2014 sonuna doğru arkadaşlarımızla konuştuktan sonra 5. sayıya kadar bir plan yaptık ve editörler dosya çağrılarını hazırladılar. Bu planı şurada güncelliyoruz, yazı çağrıları da önümüzdeki haftalarda yayımlanacak. Dosya konularının dışında da sosyoekonomik ve beşerî bilimler alanında yaptığınız çalışmalarınızı bize gönderebilirsiniz.
Dergi çatısını oluştururken kendimize rol modeli aldığımız, sevdiğimiz, benimsediğimiz bazı uluslararası sosyal bilimcilerle iletişime geçtik, danışmanlarımız olmalarını istedik. Modus Operandi’de 4. sayıdan itibaren İngilizce (ve belki gelecek yazılara göre Almanca ve Fransızca) makalelere de yer vermek istiyoruz. Türkçe yayınlar için desteğini isteyeceğimiz araştırmacılarla da iletişim kurduk. Ortaya çıkan danışma kurulu listemizin güncel halini buradan inceleyebilirsiniz. Yeterince sayı çıkardıktan sonra derginin ulusal ve uluslararası saygın endekslerde yer almasını da hedefliyoruz.
Twitter kullanıcısı iseniz, dergiyi şuradan takip edebilirsiniz. Facebook sayfamız da şu. Bu sayfaları ve web sitemizi, görselleştirdikçe giydireceğiz.
DEVAMINI OKUMAK ICIN......
Friday, February 20, 2015
A New Book: The Reckoning of Pluralism Political Belonging and the Demands of History in Turkey
By Kabir Tambar
Stanford University Press, 2015
READ MORE....
Stanford University Press, 2015
The Turkish Republic was founded simultaneously
on the ideal of universal citizenship and on acts of extraordinary
exclusionary violence. Today, nearly a century later, the claims of
minority communities and the politics of pluralism continue to ignite
explosive debate. The Reckoning of Pluralism centers on the case
of Turkey's Alevi community, a sizeable Muslim minority in a Sunni
majority state. Alevis have seen their loyalty to the state questioned
and experienced sectarian hostility, and yet their community is also
championed by state ideologues as bearers of the nation's folkloric
heritage.
Kabir Tambar offers a critical appraisal of the tensions of democratic pluralism. Rather than portraying pluralism as a governing ideal that loosens restrictions on minorities, he focuses on the forms of social inequality that it perpetuates and on the political vulnerabilities to which minority communities are thereby exposed. Alevis today are often summoned by political officials to publicly display their religious traditions, but pluralist tolerance extends only so far as these performances will validate rather than disturb historical ideologies of national governance and identity. Focused on the inherent ambivalence of this form of political incorporation, Tambar ultimately explores the intimate coupling of modern political belonging and violence, of political inclusion and domination, contained within the practices of pluralism.
Kabir Tambar offers a critical appraisal of the tensions of democratic pluralism. Rather than portraying pluralism as a governing ideal that loosens restrictions on minorities, he focuses on the forms of social inequality that it perpetuates and on the political vulnerabilities to which minority communities are thereby exposed. Alevis today are often summoned by political officials to publicly display their religious traditions, but pluralist tolerance extends only so far as these performances will validate rather than disturb historical ideologies of national governance and identity. Focused on the inherent ambivalence of this form of political incorporation, Tambar ultimately explores the intimate coupling of modern political belonging and violence, of political inclusion and domination, contained within the practices of pluralism.
READ MORE....
İdeoloji ve Politikanın Mekânsal Gösterimi: Keçiören Örneği
İrem Öz Koç
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ve Sanat Tarihi Bölümü
Ankara Arastirmalari Dergisi
2014; 2(2): 131-158 | DOI: 10.5505/jas.2014.44127
OZET:
Osmanlı Dönemi’ni takiben kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olan Ankara’ya bu bağlamda önemli sembolik anlamlar yüklenmiştir. Modern Türk Cumhuriyeti’nin temsili olan Ankara kenti, modern ve laik bir devlet olarak küresel tabloda yer edinmeyi amaçlamıştır. Diğer şehirlerden farklı olarak, siyasi alanın merkezinde olması sebebiyle, siyasi alanda olan dönüşümleri mekân üzerinden okumak mümkündür. Bu bağlamda, Ankara’nın en büyük ve nüfusu en fazla olan ilçelerinden Keçiören 1994 yılı sonrası siyasi sahada olan dönüşümler sonucunda tamamen değişmiştir. Bu çalışmanın amacı, Ankara’nın Keçiören ilçesinde 1994 yılı sonrası başlayan ve hâlâ devam eden dönüşümü incelemektir. AK Parti mimarisinin üzerinde durularak bu dönüşümün etrafında sosyal, politik, kültürel ve ekonomik sahalarda meydana gelen değişimler incelenecektir. Bu çalışma ile amaçlanan, geçmişi sadece fiziksel olarak değil, bunlar ile iç içe geçmiş sosyal ve siyasi olarak da benimsemiş yeni bir mimari oluşumun incelemesini Pierre Bourdieu’nun sosyolojik kavramları ile yapmaktır.
MAKALENIN TAMAMINI OKUMAK ICIN.....
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ve Sanat Tarihi Bölümü
Ankara Arastirmalari Dergisi
2014; 2(2): 131-158 | DOI: 10.5505/jas.2014.44127
OZET:
Osmanlı Dönemi’ni takiben kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olan Ankara’ya bu bağlamda önemli sembolik anlamlar yüklenmiştir. Modern Türk Cumhuriyeti’nin temsili olan Ankara kenti, modern ve laik bir devlet olarak küresel tabloda yer edinmeyi amaçlamıştır. Diğer şehirlerden farklı olarak, siyasi alanın merkezinde olması sebebiyle, siyasi alanda olan dönüşümleri mekân üzerinden okumak mümkündür. Bu bağlamda, Ankara’nın en büyük ve nüfusu en fazla olan ilçelerinden Keçiören 1994 yılı sonrası siyasi sahada olan dönüşümler sonucunda tamamen değişmiştir. Bu çalışmanın amacı, Ankara’nın Keçiören ilçesinde 1994 yılı sonrası başlayan ve hâlâ devam eden dönüşümü incelemektir. AK Parti mimarisinin üzerinde durularak bu dönüşümün etrafında sosyal, politik, kültürel ve ekonomik sahalarda meydana gelen değişimler incelenecektir. Bu çalışma ile amaçlanan, geçmişi sadece fiziksel olarak değil, bunlar ile iç içe geçmiş sosyal ve siyasi olarak da benimsemiş yeni bir mimari oluşumun incelemesini Pierre Bourdieu’nun sosyolojik kavramları ile yapmaktır.
MAKALENIN TAMAMINI OKUMAK ICIN.....
Wednesday, February 18, 2015
Lecturer in Turkish Language - Cornell University
The Department of Near Eastern Studies, College of Arts and Sciences, Cornell University, invites applications for a position as Lecturer in Turkish language for two years beginning in the academic year 2015-16. The successful candidate will teach two courses per semester: Elementary and Intermediate Turkish 1 and 2. Minimum requirements are: a Master's Degree in a related field such as Turkish Literature, Linguistics or Comparative Literature; experience teaching Turkish language (ideally including Ottoman Turkish); and demonstrated commitment to innovative methods of language instruction. The successful candidate will join a department with a long history of teaching Middle East Languages, and a college committed to growing Turkish studies on campus. Please submit letter of application, curriculum vitae, and the names and addresses of three references to Academic Jobs Online https://academicjobsonline.org/ajo/jobs/5367 by March 31, 2015. Diversity and Inclusion are a part of Cornell University's heritage. We're an employer and educator recognized for valuing AA/EEO, Protected Veterans, and Individuals with Disabilities. We actively encourage applications of women, persons of color, and persons with disabilities.
Tuesday, February 17, 2015
WORKSHOP: Toward A Transnational History of Turkish Studies (18th-20th Centuries)
Workshop held on 12-13 November 2015 at the Institut Français d’Études Anatoliennes (Istanbul)
Deadline for abstracts: 15 May 2015
Convenors: Marie Bossaert (EPHE, Paris) and Emmanuel Szurek (Princeton University)
Turkish studies, as a seemingly autonomous field of knowledge, has not been critically examined. With few exceptions, the existing literature generally provide a linear, internalist, if not hagiographic narrative centered on the “life-and-work” of a series of outstanding individuals. Moreover, conducted country by country, these surveys tend to neglect the international circulation of ideas, men and artifacts. We wish to take into account the different inheritances (European, Russian, Ottoman, Turkish, Arab, Japanese, American etc.) that have contributed to the intellectual and institutional autonomization of the field.
We propose to follow these leads through three sets of questions focusing on the definition, the actors, and the uses of Turkology.
1. What is Turkology? What is its object? Is it different than "Turkish studies"? Who are the "Turks" under consideration? When did Turkish Studies appear in the different countries, and how did they fit in the broader fields of orientalist scholarship, the humanities, and the social sciences at large?
2. Who is a Turkologist? How does one become a student in Turkish studies? Who are the non-academic and/or subaltern contributors to the field? What are the local, national and international networks enacted by these different actors?
3. What use is Turkology? What is the social and political role of the Turkologist (intelligence, military, diplomacy, translation etc.)? How were Turkish studies connected to Turkish nationalism(s)? To colonial empires? To international migrations? Is there such a thing as "War-Turkology"?
The detailed call for papers and submission guidelines are available at ejts.revues.org/5109 (English) and ejts.revues.org/5108 (French).
Email: Emmanuel Szurek
http://www.princeton.edu/transregional/fellowships/current
Deadline for abstracts: 15 May 2015
Convenors: Marie Bossaert (EPHE, Paris) and Emmanuel Szurek (Princeton University)
Turkish studies, as a seemingly autonomous field of knowledge, has not been critically examined. With few exceptions, the existing literature generally provide a linear, internalist, if not hagiographic narrative centered on the “life-and-work” of a series of outstanding individuals. Moreover, conducted country by country, these surveys tend to neglect the international circulation of ideas, men and artifacts. We wish to take into account the different inheritances (European, Russian, Ottoman, Turkish, Arab, Japanese, American etc.) that have contributed to the intellectual and institutional autonomization of the field.
We propose to follow these leads through three sets of questions focusing on the definition, the actors, and the uses of Turkology.
1. What is Turkology? What is its object? Is it different than "Turkish studies"? Who are the "Turks" under consideration? When did Turkish Studies appear in the different countries, and how did they fit in the broader fields of orientalist scholarship, the humanities, and the social sciences at large?
2. Who is a Turkologist? How does one become a student in Turkish studies? Who are the non-academic and/or subaltern contributors to the field? What are the local, national and international networks enacted by these different actors?
3. What use is Turkology? What is the social and political role of the Turkologist (intelligence, military, diplomacy, translation etc.)? How were Turkish studies connected to Turkish nationalism(s)? To colonial empires? To international migrations? Is there such a thing as "War-Turkology"?
The detailed call for papers and submission guidelines are available at ejts.revues.org/5109 (English) and ejts.revues.org/5108 (French).
Email: Emmanuel Szurek
http://www.princeton.edu/transregional/fellowships/current
Sunday, February 15, 2015
The Sykes-Picot Agreement : 1916
It is accordingly understood between the French and British governments:
That France and Great Britain are prepared to recognize and protect an independent Arab states or a confederation of Arab states (a) and (b) marked on the annexed map, under the suzerainty of an Arab chief. That in area (a) France, and in area (b) Great Britain, shall have priority of right of enterprise and local loans. That in area (a) France, and in area (b) Great Britain, shall alone supply advisers or foreign functionaries at the request of the Arab state or confederation of Arab states.
That in the blue area France, and in the red area Great Britain, shall be allowed to establish such direct or indirect administration or control as they desire and as they may think fit to arrange with the Arab state or confederation of Arab states.
That in the brown area there shall be established an international administration, the form of which is to be decided upon after consultation with Russia, and subsequently in consultation with the other allies, and the representatives of the Shereef of Mecca.
That Great Britain be accorded (1) the ports of Haifa and Acre, (2) guarantee of a given supply of water from the Tigres and Euphrates in area (a) for area (b). His Majesty's government, on their part, undertake that they will at no time enter into negotiations for the cession of Cyprus to any third power without the previous consent of the French government.
That Alexandretta shall be a free port as regards the trade of the British empire, and that there shall be no discrimination in port charges or facilities as regards British shipping and British goods; that there shall be freedom of transit for British goods through Alexandretta and by railway through the blue area, or (b) area, or area (a); and there shall be no discrimination, direct or indirect, against British goods on any railway or against British goods or ships at any port serving the areas mentioned.
That Haifa shall be a free port as regards the trade of France, her dominions and protectorates, and there shall be no discrimination in port charges or facilities as regards French shipping and French goods. There shall be freedom of transit for French goods through Haifa and by the British railway through the brown area, whether those goods are intended for or originate in the blue area, area (a), or area (b), and there shall be no discrimination, direct or indirect, against French goods on any railway, or against French goods or ships at any port serving the areas mentioned.
That in area (a) the Baghdad railway shall not be extended southwards beyond Mosul, and in area (b) northwards beyond Samarra, until a railway connecting Baghdad and Aleppo via the Euphrates valley has been completed, and then only with the concurrence of the two governments.
That Great Britain has the right to build, administer, and be sole owner of a railway connecting Haifa with area (b), and shall have a perpetual right to transport troops along such a line at all times. It is to be understood by both governments that this railway is to facilitate the connection of Baghdad with Haifa by rail, and it is further understood that, if the engineering difficulties and expense entailed by keeping this connecting line in the brown area only make the project unfeasible, that the French government shall be prepared to consider that the line in question may also traverse the Polgon Banias Keis Marib Salkhad tell Otsda Mesmie before reaching area (b).
For a period of twenty years the existing Turkish customs tariff shall remain in force throughout the whole of the blue and red areas, as well as in areas (a) and (b), and no increase in the rates of duty or conversions from ad valorem to specific rates shall be made except by agreement between the two powers.
There shall be no interior customs barriers between any of the above mentioned areas. The customs duties leviable on goods destined for the interior shall be collected at the port of entry and handed over to the administration of the area of destination.
It shall be agreed that the French government will at no time enter into any negotiations for the cession of their rights and will not cede such rights in the blue area to any third power, except the Arab state or confederation of Arab states, without the previous agreement of his majesty's government, who, on their part, will give a similar undertaking to the French government regarding the red area.
The British and French government, as the protectors of the Arab state, shall agree that they will not themselves acquire and will not consent to a third power acquiring territorial possessions in the Arabian peninsula, nor consent to a third power installing a naval base either on the east coast, or on the islands, of the red sea. This, however, shall not prevent such adjustment of the Aden frontier as may be necessary in consequence of recent Turkish aggression.
The negotiations with the Arabs as to the boundaries of the Arab states shall be continued through the same channel as heretofore on behalf of the two powers.
It is agreed that measures to control the importation of arms into the Arab territories will be considered by the two governments.
I have further the honor to state that, in order to make the agreement complete, his majesty's government are proposing to the Russian government to exchange notes analogous to those exchanged by the latter and your excellency's government on the 26th April last. Copies of these notes will be communicated to your excellency as soon as exchanged.I would also venture to remind your excellency that the conclusion of the present agreement raises, for practical consideration, the question of claims of Italy to a share in any partition or rearrangement of turkey in Asia, as formulated in article 9 of the agreement of the 26th April, 1915, between Italy and the allies.
His Majesty's government further consider that the Japanese government should be informed of the arrangements now concluded.
That France and Great Britain are prepared to recognize and protect an independent Arab states or a confederation of Arab states (a) and (b) marked on the annexed map, under the suzerainty of an Arab chief. That in area (a) France, and in area (b) Great Britain, shall have priority of right of enterprise and local loans. That in area (a) France, and in area (b) Great Britain, shall alone supply advisers or foreign functionaries at the request of the Arab state or confederation of Arab states.
That in the blue area France, and in the red area Great Britain, shall be allowed to establish such direct or indirect administration or control as they desire and as they may think fit to arrange with the Arab state or confederation of Arab states.
That in the brown area there shall be established an international administration, the form of which is to be decided upon after consultation with Russia, and subsequently in consultation with the other allies, and the representatives of the Shereef of Mecca.
That Great Britain be accorded (1) the ports of Haifa and Acre, (2) guarantee of a given supply of water from the Tigres and Euphrates in area (a) for area (b). His Majesty's government, on their part, undertake that they will at no time enter into negotiations for the cession of Cyprus to any third power without the previous consent of the French government.
That Alexandretta shall be a free port as regards the trade of the British empire, and that there shall be no discrimination in port charges or facilities as regards British shipping and British goods; that there shall be freedom of transit for British goods through Alexandretta and by railway through the blue area, or (b) area, or area (a); and there shall be no discrimination, direct or indirect, against British goods on any railway or against British goods or ships at any port serving the areas mentioned.
That Haifa shall be a free port as regards the trade of France, her dominions and protectorates, and there shall be no discrimination in port charges or facilities as regards French shipping and French goods. There shall be freedom of transit for French goods through Haifa and by the British railway through the brown area, whether those goods are intended for or originate in the blue area, area (a), or area (b), and there shall be no discrimination, direct or indirect, against French goods on any railway, or against French goods or ships at any port serving the areas mentioned.
That in area (a) the Baghdad railway shall not be extended southwards beyond Mosul, and in area (b) northwards beyond Samarra, until a railway connecting Baghdad and Aleppo via the Euphrates valley has been completed, and then only with the concurrence of the two governments.
That Great Britain has the right to build, administer, and be sole owner of a railway connecting Haifa with area (b), and shall have a perpetual right to transport troops along such a line at all times. It is to be understood by both governments that this railway is to facilitate the connection of Baghdad with Haifa by rail, and it is further understood that, if the engineering difficulties and expense entailed by keeping this connecting line in the brown area only make the project unfeasible, that the French government shall be prepared to consider that the line in question may also traverse the Polgon Banias Keis Marib Salkhad tell Otsda Mesmie before reaching area (b).
For a period of twenty years the existing Turkish customs tariff shall remain in force throughout the whole of the blue and red areas, as well as in areas (a) and (b), and no increase in the rates of duty or conversions from ad valorem to specific rates shall be made except by agreement between the two powers.
There shall be no interior customs barriers between any of the above mentioned areas. The customs duties leviable on goods destined for the interior shall be collected at the port of entry and handed over to the administration of the area of destination.
It shall be agreed that the French government will at no time enter into any negotiations for the cession of their rights and will not cede such rights in the blue area to any third power, except the Arab state or confederation of Arab states, without the previous agreement of his majesty's government, who, on their part, will give a similar undertaking to the French government regarding the red area.
The British and French government, as the protectors of the Arab state, shall agree that they will not themselves acquire and will not consent to a third power acquiring territorial possessions in the Arabian peninsula, nor consent to a third power installing a naval base either on the east coast, or on the islands, of the red sea. This, however, shall not prevent such adjustment of the Aden frontier as may be necessary in consequence of recent Turkish aggression.
The negotiations with the Arabs as to the boundaries of the Arab states shall be continued through the same channel as heretofore on behalf of the two powers.
It is agreed that measures to control the importation of arms into the Arab territories will be considered by the two governments.
I have further the honor to state that, in order to make the agreement complete, his majesty's government are proposing to the Russian government to exchange notes analogous to those exchanged by the latter and your excellency's government on the 26th April last. Copies of these notes will be communicated to your excellency as soon as exchanged.I would also venture to remind your excellency that the conclusion of the present agreement raises, for practical consideration, the question of claims of Italy to a share in any partition or rearrangement of turkey in Asia, as formulated in article 9 of the agreement of the 26th April, 1915, between Italy and the allies.
His Majesty's government further consider that the Japanese government should be informed of the arrangements now concluded.
The King-Crane Commission Report, August 28, 1919
Report of [the] American section of Inter-allied Commission of mandates in Turkey. An official United States government report by the Inter-allied Commission on Mandates in Turkey. American Section
Report of American Section of Inter-Allied Commission on Mandates in Turkey
An Official United States Government Report
"Dr. Henry Churchill King was born at Hillsdale, Mich., in 1858. He is president of Oberlin College and one of America's best known educators as well as the author of numerous volumes on theology, education and philosophy. During 1918-1919 he was director of religious work for the YMCA in France. In September, 1919, he was appointed to serve on the American Section of the Peace Conference Inter-Allied Commission on Mandates in Turkey."
"Charles R. Crane was born at Chicago, Ill., in 1858. He was engaged in the manufacturing business in that city for more than a quarter of a century. He was a member of President Wilson's Special Diplomatic Commission to Russia in 1917; was a member of the American Section of the Peace Conference Inter-Allied Commission on Mandates in Turkey in 1919; American Ambassador to China from May 1920, to June 1921."
READ THE FULL REPORT.....
Report of American Section of Inter-Allied Commission on Mandates in Turkey
An Official United States Government Report
Turkey in Transition |
"Charles R. Crane was born at Chicago, Ill., in 1858. He was engaged in the manufacturing business in that city for more than a quarter of a century. He was a member of President Wilson's Special Diplomatic Commission to Russia in 1917; was a member of the American Section of the Peace Conference Inter-Allied Commission on Mandates in Turkey in 1919; American Ambassador to China from May 1920, to June 1921."
READ THE FULL REPORT.....
Türkiye'deki yeni kapitalizmde din ilişki seviyesi - AYSE BUGRA
Cansu ÇAMLIBEL / Yüz Yüze Pazartesi - Fotoğraf: Levent KULU
Hurriyet - 16 Şubat 2015
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ayşe Buğra, uzun yıllardır sosyal politika alanındaki çalışmalarıyla tanınan bir akademisyen. Türkiye’de kapitalizmin gelişim evrelerini farklı boyutlarıyla ele alan çok sayıda kitabı var.
Osman Savaşkan ile birlikte hazırladığı son kitabı ‘Türkiye’de
Yeni Kapitalizm: Siyaset, Din ve İş Dünyası’ geçen yıl ilk önce
İngilizce olarak yayınlandı. Dünyada 1980’lerde ortaya çıkan ‘yeni
kapitalizm’ dalgasının Türkiye’de nasıl tezahür ettiğini incelerken
meselenin Ak Parti
iktidarlarıyla kesişen noktalarını çarpıcı örneklerle anlatıyor.
Kitaptan yola çıkarak Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan eko-politik
gelişmelere bir yolculuk yaptık. Buğra’nın günceldeki pek çok sıcak
tartışmaya ışık tutacak analizleri var. İslami kapitalizmden tam olarak
bahsedemeyeceğimizi düşünüyor. Ancak ona göre din bugün Türkiye’deki
ekonomik modelin ilişki sermayesi.
TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR KAPİTALİZM YOK
- Türkiye 2015 yılı itibarıyla kendi kapitalizmini yaratmış bir ülke mi? Türkiye kapitalizmi diye bir şeyden bahsedebiliyor muyuz artık?
Ben Türkiye kapitalizmi gibi bir şeyden bahsedebileceğimizi zannetmiyorum. Türkiye’de son 10-15 yılda ekonomik olarak yaşanan gelişmeler dünyadaki gelişmelerle çok yakından ilgili. Dünyada yeni bir kapitalizm olduğunu düşünüyorum ben. Kapitalizmin 1980 sonrasında yeni bir evreye girdiğini, bu evrenin belirli özellikleri olduğunu, bunların da Türkiye’deki durumu çok yakından belirlediğini düşünüyorum. Kitap, dünyadaki bu gelişmelerin Türkiye’ye yansıması üzerine. Türkiye’nin kendi yarattığı ya da kendine özgü bir kapitalizm olduğunu düşünmüyorum.
- 1980 sonrasında küresel olarak ortaya çıktığını söylediğiniz yeni kapitalizmin en belirgin özelliği nedir?
DEVAMINI OKUMAK ICIN......
Hurriyet - 16 Şubat 2015
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ayşe Buğra, uzun yıllardır sosyal politika alanındaki çalışmalarıyla tanınan bir akademisyen. Türkiye’de kapitalizmin gelişim evrelerini farklı boyutlarıyla ele alan çok sayıda kitabı var.
TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR KAPİTALİZM YOK
- Türkiye 2015 yılı itibarıyla kendi kapitalizmini yaratmış bir ülke mi? Türkiye kapitalizmi diye bir şeyden bahsedebiliyor muyuz artık?
Ben Türkiye kapitalizmi gibi bir şeyden bahsedebileceğimizi zannetmiyorum. Türkiye’de son 10-15 yılda ekonomik olarak yaşanan gelişmeler dünyadaki gelişmelerle çok yakından ilgili. Dünyada yeni bir kapitalizm olduğunu düşünüyorum ben. Kapitalizmin 1980 sonrasında yeni bir evreye girdiğini, bu evrenin belirli özellikleri olduğunu, bunların da Türkiye’deki durumu çok yakından belirlediğini düşünüyorum. Kitap, dünyadaki bu gelişmelerin Türkiye’ye yansıması üzerine. Türkiye’nin kendi yarattığı ya da kendine özgü bir kapitalizm olduğunu düşünmüyorum.
- 1980 sonrasında küresel olarak ortaya çıktığını söylediğiniz yeni kapitalizmin en belirgin özelliği nedir?
DEVAMINI OKUMAK ICIN......
Jadaliyya’daki Etyen Mahçupyan yazımız hakkında
Emrah Göker'in İstifhanesi
February 15, 2015
Eylem’le jadaliyya.com için yazdığımız “Becoming a ‘Media Intellectual': The Platitudes and Partisanships of Etyen Mahçupyan” (“‘Medya Entelektüeli’ne Dönüşmek: Etyen Mahçupyan’ın Yavansözleri ve Yandaşlıkları”) başlıklı yazıdan blogta da bahsetmiş olayım dedim. Yayına hazırlanmasındaki desteği için sitenin Türkiye sayfası editörlerinden Ayça’ya (Çubukçu) teşekkürler!! Soranlar oldu, Türkçe’ye çevirmedik henüz.
Birkaç şeyin notu burada kalsın istedim: Argümanı Eylem’in Bilkent Üniversitesi’nde savunduğu “The Democrat as a Social Type: The Case of Turkey in the 1990s” (“Bir Sosyal Tip Olarak Demokrat: 1990’larda Türkiye Örneği”) başlıklı doktora tezinden devşirdik. Orada Eylem, sol (sosyalist vb.) ya da sağ (Türk-İslamcı vb.) hareketlerle bağlantılı bir geçmişi olmayan, seküler ve elit kanaat üreticiliğinin 1980’lerle birlikte ortaya çıkışını incelemiş, yayınlara ve mülakatlara dayandırarak Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan ve Kürşat Bumin’in yörüngelerini nesneleştirmişti. Tezindeki “sosyal tip” odaklı tartışmayı, yakın zamanda Ronald N. Jacobs ve Eleanor Townsley’in araştırmasını (The Space of Opinion: Media Intellectuals and the Public Sphere, 2011) keşfettikten sonra alan analizi ile bağdaştırabilir miyiz diye düşündük ve bu yazıya giriştik. Geçenlerde AKP içindeki güç kavgası sebebiyle milletvekili olma hamlesinin başarısız olduğunu öğrendiğimiz Mahçupyan’a odaklanarak denedik. İktidar alanının hakim kanadının çekimine kapılan ve benzer sol- ya da sağ-liberter konumlarda duran başka figürler de var; Halil Berktay, Oral Çalışlar, Murat Belge, Asaf Savaş Akat, Süleyman Seyfi Öğün gibi. Veri noktalarını genişletip, hâttâ günümüzde Mahçupyan’a benzer şekilde CHP gibi güçlü siyasetlerin içine gömülmüş örnekleri de katıp, “kanaat uzayı” kavram-aracından faydalanarak ve işin içine TV ve gazete metinlerinin analizlerini de katarak bir kitap üzerinde çalışma niyetimiz var. Mahçupyan’ın öyküsünde biricik unsurlar var elbette, ancak bugünkü kanaat uzayında yerleşikleşmiş “demokratlık” tartışma çerçevelerinin, oyuna Türk-İslamcılar dahil olmadan önce geçmişte izini sürmek mümkün. Bugün pek hatırlanmıyor ama AKP’nin siyasette neden olduğu dönüşümlere farklı mesafelerde duran pek çok kanaat üreticisi “güçlü siyasetçilere akıl verme” işini eskiden de yapıyordu. Bir kısmı 1970’lerde CHP’ye, sonra “hangisi asker karşısında daha burjuva-demokratik, daha ilerici” diye DYP’ye veya ANAP’a, bazıları 1990’larda tekrar CHP’ye, bazıları YDH’ye, Derviş Hükümeti’ne akıl veriyorlardı.
Seçkin kanaat üreticiliğinin, yahut medya entelektüelliğinin yazıda incelediğimiz versiyonu iktidara yakınlığıyla siyaseten karşısında olduğumuz bir versiyon elbette. (Mahçupyan’ın laf kalabalığı ile iyi becerdiği partizanlığı daha önce şu yazımda ele almıştım.) Jadaliyya yazısıyla ilgili “az vurmuşsunuz, yumuşak olmuş” türü yorumlar aldık. Mahçupyan’ın durduğu pozisyona hangi şiddetle karşı olursak olalım, yazının bir derdi daha var, üstü örtülmesin isteriz: Bugün “medya entelektüeli” haline dönüştürücü patikalar hükümet yandaşlığının tekelinde değil. Mahçupyan kadar rahatsız edici konumlara yerleşmiş ama kanaat uzayının alaturka kutuplaşması içinde “tahakküm altında” bir yerde duran “Yeni CHP”, “Eski CHP” kanaat üreticileri var; Kürt hareketinin medya içinde temsiliyetinin tekeli için alanda mücadele eden örnekleri var. Bir siyasi hareketin, partinin söylemlerinin habercilik alanı içindeki temsiliyet ihtiyacı, habercilik alanının kendi sansasyon, haber üretimi, program formatı, tiraj, reyting vs. talepleriyle de ilişki içinde seçkin kanaat üreticilerini çekiyor. İtibar/kredi/inandırıcılık (kültürel ve sosyal, yeterince başarılıysanız, ekonomik sermaye) biriktirilebilecek bir iş halini aldığında yavan sözler, basmakalıp laflar, “yarı-düşünülmüş” fikirlerle hızlı çalışma habitusu edinmeniz gerekiyor (blogta bkz. “doksozofi“). O yüzden eğer “kanaat uzayı” Türkiye için de işlemselleştirebileceğimiz bir araçsa, AKP’nin seküler veya Türk-İslamcı medya entelektüelleri ile CHP’nin, Kürt hareketinin veya Gezi’nin medya entelektüelleri arasındaki homolojiyi görmek gerekiyor.
February 15, 2015
Eylem’le jadaliyya.com için yazdığımız “Becoming a ‘Media Intellectual': The Platitudes and Partisanships of Etyen Mahçupyan” (“‘Medya Entelektüeli’ne Dönüşmek: Etyen Mahçupyan’ın Yavansözleri ve Yandaşlıkları”) başlıklı yazıdan blogta da bahsetmiş olayım dedim. Yayına hazırlanmasındaki desteği için sitenin Türkiye sayfası editörlerinden Ayça’ya (Çubukçu) teşekkürler!! Soranlar oldu, Türkçe’ye çevirmedik henüz.
Birkaç şeyin notu burada kalsın istedim: Argümanı Eylem’in Bilkent Üniversitesi’nde savunduğu “The Democrat as a Social Type: The Case of Turkey in the 1990s” (“Bir Sosyal Tip Olarak Demokrat: 1990’larda Türkiye Örneği”) başlıklı doktora tezinden devşirdik. Orada Eylem, sol (sosyalist vb.) ya da sağ (Türk-İslamcı vb.) hareketlerle bağlantılı bir geçmişi olmayan, seküler ve elit kanaat üreticiliğinin 1980’lerle birlikte ortaya çıkışını incelemiş, yayınlara ve mülakatlara dayandırarak Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan ve Kürşat Bumin’in yörüngelerini nesneleştirmişti. Tezindeki “sosyal tip” odaklı tartışmayı, yakın zamanda Ronald N. Jacobs ve Eleanor Townsley’in araştırmasını (The Space of Opinion: Media Intellectuals and the Public Sphere, 2011) keşfettikten sonra alan analizi ile bağdaştırabilir miyiz diye düşündük ve bu yazıya giriştik. Geçenlerde AKP içindeki güç kavgası sebebiyle milletvekili olma hamlesinin başarısız olduğunu öğrendiğimiz Mahçupyan’a odaklanarak denedik. İktidar alanının hakim kanadının çekimine kapılan ve benzer sol- ya da sağ-liberter konumlarda duran başka figürler de var; Halil Berktay, Oral Çalışlar, Murat Belge, Asaf Savaş Akat, Süleyman Seyfi Öğün gibi. Veri noktalarını genişletip, hâttâ günümüzde Mahçupyan’a benzer şekilde CHP gibi güçlü siyasetlerin içine gömülmüş örnekleri de katıp, “kanaat uzayı” kavram-aracından faydalanarak ve işin içine TV ve gazete metinlerinin analizlerini de katarak bir kitap üzerinde çalışma niyetimiz var. Mahçupyan’ın öyküsünde biricik unsurlar var elbette, ancak bugünkü kanaat uzayında yerleşikleşmiş “demokratlık” tartışma çerçevelerinin, oyuna Türk-İslamcılar dahil olmadan önce geçmişte izini sürmek mümkün. Bugün pek hatırlanmıyor ama AKP’nin siyasette neden olduğu dönüşümlere farklı mesafelerde duran pek çok kanaat üreticisi “güçlü siyasetçilere akıl verme” işini eskiden de yapıyordu. Bir kısmı 1970’lerde CHP’ye, sonra “hangisi asker karşısında daha burjuva-demokratik, daha ilerici” diye DYP’ye veya ANAP’a, bazıları 1990’larda tekrar CHP’ye, bazıları YDH’ye, Derviş Hükümeti’ne akıl veriyorlardı.
Seçkin kanaat üreticiliğinin, yahut medya entelektüelliğinin yazıda incelediğimiz versiyonu iktidara yakınlığıyla siyaseten karşısında olduğumuz bir versiyon elbette. (Mahçupyan’ın laf kalabalığı ile iyi becerdiği partizanlığı daha önce şu yazımda ele almıştım.) Jadaliyya yazısıyla ilgili “az vurmuşsunuz, yumuşak olmuş” türü yorumlar aldık. Mahçupyan’ın durduğu pozisyona hangi şiddetle karşı olursak olalım, yazının bir derdi daha var, üstü örtülmesin isteriz: Bugün “medya entelektüeli” haline dönüştürücü patikalar hükümet yandaşlığının tekelinde değil. Mahçupyan kadar rahatsız edici konumlara yerleşmiş ama kanaat uzayının alaturka kutuplaşması içinde “tahakküm altında” bir yerde duran “Yeni CHP”, “Eski CHP” kanaat üreticileri var; Kürt hareketinin medya içinde temsiliyetinin tekeli için alanda mücadele eden örnekleri var. Bir siyasi hareketin, partinin söylemlerinin habercilik alanı içindeki temsiliyet ihtiyacı, habercilik alanının kendi sansasyon, haber üretimi, program formatı, tiraj, reyting vs. talepleriyle de ilişki içinde seçkin kanaat üreticilerini çekiyor. İtibar/kredi/inandırıcılık (kültürel ve sosyal, yeterince başarılıysanız, ekonomik sermaye) biriktirilebilecek bir iş halini aldığında yavan sözler, basmakalıp laflar, “yarı-düşünülmüş” fikirlerle hızlı çalışma habitusu edinmeniz gerekiyor (blogta bkz. “doksozofi“). O yüzden eğer “kanaat uzayı” Türkiye için de işlemselleştirebileceğimiz bir araçsa, AKP’nin seküler veya Türk-İslamcı medya entelektüelleri ile CHP’nin, Kürt hareketinin veya Gezi’nin medya entelektüelleri arasındaki homolojiyi görmek gerekiyor.
Thursday, February 12, 2015
Leon Trotsky: An exile's life in Istanbul
Anadolu Agency - 12 February 2015
A hunted figure lost in exile, under round-the-clock security and so jumpy that he once pulled a gun on his doctor – these are the remarkable years of Leon Trotsky, Russian revolutionary and fugitive who once lived in Istanbul.
More than 80 years ago this Saturday, one of the driving forces behind the Russian revolution came to Istanbul where he stayed for almost five years, living on one of the city’s islands and penning some of his most influential books.
February 12, 1929 was when the hero of the October revolution, 49 years old at the time, set foot in Istanbul travelling under the name “Leon Sedov.”
One of the leading names of the 1917 revolution that put an end to Tsardom in Russia, Trotsky was forced into exile after a power struggle for the Soviet leadership with Joseph Stalin after Vladimir Lenin’s death.
“He did not want to come to Turkey but he was forced to,” says Halim Bulutoglu, chief of the Adalar Foundation based in Buyukada, or Big Island.
Buyukada is located off the southern shore of Istanbul in the Marmara Sea where Trotsky’s family spent most of their time during their Turkish exile.
The communist leader, who was also founder of the Red Army, was the developer of the “permanent revolution” theory which aimed to create a worldwide socialist government.
When Lenin’s former right-hand man came to Istanbul, Trotsky and his family stayed at the Russian Consulate at first, says Bulutoglu.
Trotsky biographer Robert Service wrote in 2009 that the Turkish authorities led by Mustafa Kemal Ataturk, the founder of Republic of Turkey, set some strict conditions before granting Trotsky asylum.
“Moscow had to give an assurance that no attempt would be made to assassinate him on Turkish soil. They [Turkey] also made demands upon Trotsky himself. He had to refrain from interfering in local politics and publish nothing inside the country.”
READ MORE....
This weekend is the
anniversary of the Russian revolutionary's unwilling exile in Turkey. AA
looks at the legacy of his presence in Istanbul.
By Handan Kazanci
By Handan Kazanci
A hunted figure lost in exile, under round-the-clock security and so jumpy that he once pulled a gun on his doctor – these are the remarkable years of Leon Trotsky, Russian revolutionary and fugitive who once lived in Istanbul.
More than 80 years ago this Saturday, one of the driving forces behind the Russian revolution came to Istanbul where he stayed for almost five years, living on one of the city’s islands and penning some of his most influential books.
February 12, 1929 was when the hero of the October revolution, 49 years old at the time, set foot in Istanbul travelling under the name “Leon Sedov.”
One of the leading names of the 1917 revolution that put an end to Tsardom in Russia, Trotsky was forced into exile after a power struggle for the Soviet leadership with Joseph Stalin after Vladimir Lenin’s death.
“He did not want to come to Turkey but he was forced to,” says Halim Bulutoglu, chief of the Adalar Foundation based in Buyukada, or Big Island.
Buyukada is located off the southern shore of Istanbul in the Marmara Sea where Trotsky’s family spent most of their time during their Turkish exile.
The communist leader, who was also founder of the Red Army, was the developer of the “permanent revolution” theory which aimed to create a worldwide socialist government.
When Lenin’s former right-hand man came to Istanbul, Trotsky and his family stayed at the Russian Consulate at first, says Bulutoglu.
Trotsky biographer Robert Service wrote in 2009 that the Turkish authorities led by Mustafa Kemal Ataturk, the founder of Republic of Turkey, set some strict conditions before granting Trotsky asylum.
“Moscow had to give an assurance that no attempt would be made to assassinate him on Turkish soil. They [Turkey] also made demands upon Trotsky himself. He had to refrain from interfering in local politics and publish nothing inside the country.”
READ MORE....
Sunday, February 8, 2015
Akademisyen Nuri Bilgin yaşamını yitirdi
Sosyal psikolog Prof. Dr. Nuri Bilgin geçirdiği kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti.
DEVAMINI OKUMAK ICIN......
Türkiye’nin sayılı sosyal psikologlarından olan Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Sosyal Psikoloji Ana
Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuri Bilgin geçirdiği kalp krizi
nedeniyle hayatını yitirdi.
egedesonsoz.com‘un haberine göre, 15 Ekim 1948 Afyon Sandıklı doğumlu olan ve psikoloji, sosyal psikoloji gibi alanlarda sayısız çalışmaya imza atan Bilgin, geçtiğimiz hafta sonu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı akademisyenler zirvesinde bir sunum gerçekleştirmişti.
Evli ve üç çocuk sahibi Nuri Bilgin’in cenazesinin, yurtdışında yaşayan oğlunun Türkiye’ye gelecek olması nedeniyle hangi tarihte toprağa verileceği netlik kazanmadı.
egedesonsoz.com‘un haberine göre, 15 Ekim 1948 Afyon Sandıklı doğumlu olan ve psikoloji, sosyal psikoloji gibi alanlarda sayısız çalışmaya imza atan Bilgin, geçtiğimiz hafta sonu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı akademisyenler zirvesinde bir sunum gerçekleştirmişti.
Evli ve üç çocuk sahibi Nuri Bilgin’in cenazesinin, yurtdışında yaşayan oğlunun Türkiye’ye gelecek olması nedeniyle hangi tarihte toprağa verileceği netlik kazanmadı.
DEVAMINI OKUMAK ICIN......
Yeni Doçentlik Sınav Yönetmeliği
Resmi Gazete
7 SUBAT 2015
Sayı : 29260
YÖNETMELİK
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından:
DOÇENTLİK SINAV YÖNETMELİĞİ
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç ve Kapsam, Dayanak ve Doçentlik Sınav Alanları
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, doçentlik sınavına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
(2) Bu Yönetmelik, doçentlik sınav alanlarının belirlenmesine, doçentlik başvurusunda bulunabilme şartlarına, başvurunun zamanına ve usulüne, doçentlik sınav jürilerinin oluşturulmasına, sınavların yapılmasına, intihal ve Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen diğer bilimsel yayın etiğine ve diğer disipline aykırılık iddiaları dolayısıyla izlenecek yola, komisyonların teşkiline ve görevlerine ilişkin hükümleri kapsar.
Dayanak
MADDE 2 - (1) Bu Yönetmelik, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 11 inci ve 24 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Doçentlik sınav alanları ve kriterleri
MADDE 3 - (1) Doçentlik sınavı, Üniversitelerarası Kurulca belirlenen ve Yükseköğretim Kurulu tarafından onaylanan bilim alanları ve kriterleri çerçevesinde yapılır. Bilim alanlarındaki güncellemeler izleyen dönemde, doçentlik kriterlerindeki güncellemeler ise kabul edildikleri tarihten sonraki ikinci doçentlik başvuru döneminde uygulanır.
İKİNCİ BÖLÜM
Başvuru Zamanı ve Şartları, Jürilerin
Oluşturulması ve Doçentlik Sınavı
Başvuru zamanı ve şartları
MADDE 4 - (1) Doçentlik başvurusu, nisan ve ekim ayının on beşinci günü başlayıp, en geç ilgili ayın son çalışma günü mesai saati bitimine kadar devam eder.
(2) Doçentlik başvurusu için;
a) Türkiye’de doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik öğrenimini tamamlamış veya yurtdışında yapılmış olan doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik öğreniminin denkliğinin kabul edilmiş olması,
b) Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen merkezi bir yabancı dil sınavından en az altmış beş puan veya uluslararası geçerliliği Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından kabul edilen bir yabancı dil sınavından buna denk bir puan alınmış olması; doçentlik bilim alanı belli bir yabancı dille ilgili olanların bu sınavı başka bir yabancı dilde sağlaması,
c) Doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik derecesi iktisap edildikten sonra, doçentlik başvurusunda bulunulacak bilim alanında öngörülen asgari kriterlere uygun özgün bilimsel yayın ve diğer çalışmaların yapılmış olması,
şarttır.
(3) Doçentlik başvuruları, Üniversitelerarası Kurula eserler ile birlikte elektronik ortamda yapılır. Doçentlik başvuru şartlarının sağlanıp sağlanmadığı Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından ilgili bilim alanlarından görevlendirilen profesörler tarafından yapılan inceleme ile belirlenir.
Sınav jürisinin oluşturulması
MADDE 5 – (1) Başvurunun eksiksiz olduğu ve gerekli şekil şartlarını taşıdığı tespit edilen adayların her biri için, Üniversitelerarası Kurul tarafından, Doçentlik Sınav Komisyonunun elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla belirleyerek yapacağı öneri üzerine, başvurulan bilim alanı göz önünde bulundurularak beş asıl ve iki yedek üyeden oluşan jüri oluşturulur. Adayın başvurduğu bilim alanında yeterli öğretim üyesinin bulunmaması halinde, jüri yakın alanlardaki profesörlerden tamamlanır.
(2) Birinci fıkra hükümlerine göre oluşturulan jürinin asıl ve yedek üyelerine, mensubu bulundukları üniversite rektörlüğü aracılığı ile bildirim yapılır. Tüm jüri üyelerinin raporları Üniversitelerarası Kurula ulaşıncaya kadar üyelerin isimleri adaya bildirilmez.
(3) Doçentlik jürilerinde görev alabilecek profesör unvanlı öğretim üyelerinin listesi, Yükseköğretim Kurulu personel veri tabanındaki bilgiler esas alınarak belirlenir. Doçentlik sınav jürisindeki asıl ve yedek üyelikler, bu listede ilgili bilim alanlarında yer alan öğretim üyeleri arasından objektif ölçütlere göre belirlenir.
(4) Doçentlik sınav jürisinde görev alabilmek için öğretim üyesinin Devlet veya vakıf yükseköğretim kurumlarında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 26 ncı maddesi hükümlerine göre profesör olarak atanmış ve yetmiş iki yaşını doldurmamış olması şarttır.
Doçentlik sınavı
MADDE 6 – (1) Doçentlik sınavı, eser incelemesi ve sözlü sınav olmak üzere, iki aşamada yapılır.
(2) Doçentlik sınav jürisini oluşturan asıl ve yedek üyeler, adayın akademik çalışmalarının her birini değerlendirerek, Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen formata uygun olarak hazırladıkları ayrıntılı ve gerekçeli kişisel raporlarını Üniversitelerarası Kurula elektronik imzayla gönderirler. Bu raporlar, her başvuru dönemi için başvuru dosyalarının jüri üyesine iletildiği tarih sırasına göre ve dosya sayısı itibarıyla azami birer aylık sürelerde hazırlanarak Üniversitelerarası Kurula gönderilir. Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı bu raporların bir örneğini adayın dosyasında muhafaza eder.
(3) Jürinin asıl ve yedek üyeleri, süresi içinde rapor hazırlamalarına engel olacak nitelikte bir mazeretin ortaya çıkması halinde, bu mazereti varsa belgeleyen evrak ve bu mazereti uygun bulan görevli olduğu yükseköğretim kurumunun yönetim kurulu kararı ile birlikte Üniversitelerarası Kurula bildirmekle yükümlüdür. Jüri üyesi, bildirdiği mazeretin Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından kabul edildiğine dair karar verilmediği sürece, bu görevden kaçınamaz. Kabul edilmiş mazereti olmaksızın görevini süresinde yapmayan jüri üyesinin genel hükümlere göre idari ve cezai sorumluluğu yoluna gidilir.
(4) Öğretim üyeliğinden istifa, emeklilik veya mazeret sebebiyle jürinin iki veya daha fazla üyesinin eksilmesi halinde, Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından eksilen üyelikler doldurulur.
(5) Asıl üyelerin makul bir mazeret olmaksızın raporunu süresinde göndermemesi halinde, Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından bu kişinin jüri üyeliği iptal edilir ve yedek üyelerin raporları sırasıyla değerlendirmeye alınır.
(6) Değerlendirmeye esas alınan jüri raporları tamamlandığında, raporların birer örneği, eser incelemesi sonucuna ilişkin bildirim yazısıyla birlikte adaya gönderilir. Beş jüri üyesinden en az üçünün, adayı eser ve diğer faaliyetlerden başarılı bulması halinde, aday sınavın bu aşamasından başarılı sayılır ve sözlü sınava çağrılır. Başarısız bulunan aday ise jüri tarafından eksik bulunan eser ve faaliyetleri tamamlamak kaydıyla, en erken izleyen ikinci dönemde yeniden başvurabilir. Bu başvurusunda da başarısız bulunan aday, yine jüri tarafından eksik bulunan eser ve faaliyetleri tamamlamak kaydıyla, en erken izleyen ikinci dönemde yeniden başvurabilir. Eser incelemesi aşamasında üçüncü kez de başarısız bulunan aday, ancak en erken izleyen üçüncü dönemde yeniden başvurabilir.
(7) Sözlü sınavın yapılacağı yer, tarih ve saat, Üniversitelerarası Kurul tarafından adaya, mazereti kabul edilenler dışındaki asıl ve yedek jüri üyelerine bildirilmek üzere mensubu oldukları üniversite rektörlüklerine ve sınavın yapılacağı üniversite rektörlüğüne bildirilir. Kendilerine bildirim yapılan asıl üyeler, sınav için belirlenen yer, tarih ve saatte hazır bulunmakla yükümlüdürler. Asıl üyelerden birinin hazır bulunmaması halinde sözlü sınav, sınavın yapılacağı üniversitenin rektörü veya görevlendireceği dekan veya müdür tarafından sıradaki yedek üyenin çağrılması suretiyle yapılır. Bu şekilde de jüri toplanamadığı takdirde en geç on beş gün içinde sınav yapılacak şekilde Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından yeni sözlü sınav tarihi belirlenir. Sözlü sınava gelmeyen asıl üyenin mazeretinin Doçentlik Sınav Komisyonunca kabul edilmemesi, yedek üyenin katılımıyla yapılan sınavın hukuki geçerliliğini etkilemez. Belirlenen yer, tarih ve saatte hazır bulunmayan jüri üyesinin bildirdiği mazeret Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından kabul edilmediği takdirde, genel hükümlere göre idari ve cezai sorumluluğu yoluna gidilir.
(8) Sözlü sınavın yapılacağı üniversitenin bulunduğu ilin dışında başka bir üniversitede görev yapan jüri üyesinin yol masrafları ile yevmiyesi, Üniversitelerarası Kurul Başkanının görevlendirme yazısı esas alınarak, görevli oldukları üniversiteler tarafından öncelikli ve ön ödemeli olarak karşılanır.
(9) Sözlü sınavın yapılacağı üniversitenin rektörü, sınav için gerekli fiziki ve teknik imkanları hazırlamakla yükümlüdür.
(10) Jüri, sözlü sınav için üye tamsayısı ile toplanır. Adaylar belirtilen yer, tarih ve saatte sözlü sınava alınırlar. Sınavda jüri üyelerinden profesörlük süresine göre en kıdemli olan, başkan olarak görev yapar.
(11) Sözlü sınav öğretim üyelerine açıktır. Sözlü sınavın yapılacağı yer, tarih ve saat sınavın yapılacağı üniversite rektörlüğünce internet sayfasında ilan edilir. Jüri başkanı, sözlü sınavın denetlenebilirliğini sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
(12) Sözlü sınav sonunda jüri, adayın başarılı olup olmadığına, kapalı oturumda oy çokluğu ile karar verir. Bu karar, düzenlenen tutanakla imza altına alınır ve başkan tarafından jüri üyeleri önünde adaya sözlü olarak bildirilir. Adayı başarısız bulan jüri üyeleri gerekçeli karar yazar.
(13) Sözlü sınavda başarılı olanlara Üniversitelerarası Kurul tarafından ilgili bilim alanında doçentlik belgesi verilir.
(14) Adayın sözlü sınava gelmemesi halinde bu durum, jüri üyeleri tarafından imzalanan tutanakla tespit edilir.
(15) Sözlü sınav tutanağı, jüri başkanı tarafından Üniversitelerarası Kurula gönderilmek üzere sınavın yapıldığı üniversite rektörüne veya rektörün sınav için görevlendirdiği dekan veya müdüre imza karşılığında teslim edilir.
(16) Sözlü sınava gelmeyen aday, bu sınava gelmesine engel olacak nitelikte bir mazeretinin varlığı halinde bunu, varsa belgeleyen evrakla birlikte Üniversitelerarası Kurula bildirir. Mazeret bildiriminde bulunulmaması veya bildirilen mazeretin Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından kabul edilmemesi halinde aday bir sözlü sınav hakkını kaybeder.
(17) Doçentlik Sınav Komisyonunun sözlü sınava gelmeyen adayın bildirdiği mazereti kabul etmesi halinde sözlü sınav, Üniversitelerarası Kurulun yeniden belirleyeceği yer, tarih ve saatte bu madde hükümlerine göre yenilenir.
(18) Sözlü sınavda başarısız olan veya sözlü sınav hakkını kaybeden aday, 4 üncü maddenin birinci fıkrasında belirlenen sürelerde yeniden başvuruda bulunması halinde tekrar sözlü sınava alınır. Bu başvuruda, 4 üncü maddede doçentlik başvurusu için aranan şartların taşındığına dair belgelerin yeniden ibrazı istenmez.
(19) Tekrar sözlü sınava alınacak aday için yeni bir jüri oluşturulmaz. Dördüncü fıkra hükümleri saklıdır.
(20) Eser incelemesinde başarılı olmasına rağmen birinci, ikinci veya üçüncü sözlü sınavda başarısız olan veya başarısız sayılan aday, her defasında en erken izleyen ikinci sınav döneminde sözlü sınav için yeniden başvurabilir. Üçüncü kez sözlü sınavdan başarısız bulunan aday için salt çoğunluğu sağlayacak sayıda üyenin değiştirilmesi şartıyla yeni bir jüri oluşturulur.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Etik İlkelerine ve Disipline Aykırı Fiiller,
Doçentlik Sınav Komisyonu
Bilimsel araştırma ve yayın etiğine ve disipline aykırı diğer fiillerin işlendiği iddiası
MADDE 7 - (1) Üniversitelerarası Kurul, intihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık ile diğer disiplin cezaları bakımından doçentlik sınavına başvuran adayların durumlarını Yükseköğretim Kurulu veri tabanından kontrol eder.
(2) Eser incelemesi yapan jüri üyeleri, başvuru dosyasında yer alan herhangi bir eserde intihal veya diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık tespit ederse, durumu hazırlayacağı gerekçeli bir raporla ve iddiaya konu olan eserlerle birlikte Üniversitelerarası Kurula bildirir.
(3) Üniversitelerarası Kurul, intihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiası hakkında gerekli işlemlerin yapılması için, durumu belgeleri ile birlikte Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına gönderir ve bir karar verilinceye kadar doçentlik başvurusu ile ilgili herhangi bir işlem yapmaz.
(4) İntihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiası ile ilgili olarak Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bünyesinde gerekli inceleme yapılır. İddianın doğru olmadığının tespiti halinde, doçentlik değerlendirme süreci kaldığı yerden devam eder.
(5) İntihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiası hakkında yapılacak inceleme neticesinde etik ihlalde bulunduğuna karar verilen aday, doçentlik sınavı başvurusunda başarısız sayılır. Bu şekilde başarısız sayılan adaylar hakkında Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından ihlalin ağırlığına göre bir yıldan beş yıla kadar süreyle doçentlik başvurusunda bulunamama kararı verilir. Adayın idari, cezai ve hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır.
(6) İnceleme neticesinde etik ihlalde bulunduğuna karar verilen adayın, bağlı olduğu yükseköğretim kurumuna veya bağlı bulunduğu diğer kamu kurumuna aday hakkında gerekli disiplin işlemlerinin ve diğer idari işlemlerin başlatılması amacıyla bilgi verilir.
(7) Doçentlik sınavı başvurusuyla ilgili olarak adayın yanıltıcı bilgi veya belge sunduğunun, sınavın herhangi bir aşamasında jüri üyelerince ileri sürülmesi veya resen tespit edilmesi halinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar Üniversitelerarası Kurul doçentlik başvurusu ile ilgili herhangi bir işlem yapmaz. Doçentlik Sınav Komisyonunca bu iddia hakkında yapılacak inceleme neticesinde iddianın doğru olduğuna karar verilmesi halinde adayın başvurusu geçersiz sayılır. Bu sebeple başvurusu geçersiz sayılan aday en erken izleyen ikinci dönemde yeniden doçentlik başvurusunda bulunabilir. Doçentlik Sınav Komisyonunca yapılacak inceleme neticesinde iddianın doğru olmadığına karar verilmesi halinde doçentlik değerlendirme süreci kaldığı yerden devam eder.
(8) Adayın doçentlik başvuru süreci devam ederken aday hakkında doçentlik başvuru dosyasında sunmuş olduğu herhangi bir eserinde intihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık bulunduğu iddiasını içeren şikayet veya ihbar başvurusu yapılması durumunda, Üniversitelerarası Kurul bu başvuruyu değerlendirilmesi amacıyla derhal Yükseköğretim Kuruluna gönderir. Yükseköğretim Kurulu bünyesinde bu başvuru hakkında ön değerlendirme yapılır. Yapılan ön değerlendirmede, başvurunun inandırıcı mahiyette bilgi ve belgeye dayalı olduğunun tespit edilerek iddianın incelenmesine karar verilmesi halinde Üniversitelerarası Kurul doçentlik başvurusu ile ilgili herhangi bir işlem yapmaz. İncelenmesine karar verilen başvurulara ilişkin olarak etik ihlal iddiası içeren doçentlik jüri raporları sebebiyle uygulanacak yol izlenir.
Doçentlik Sınav Komisyonu
MADDE 8 - (1) Bu Yönetmelikle verilen görevleri yerine getirmek üzere, Üniversitelerarası Kurul bünyesinde Doçentlik Sınav Komisyonu kurulur. Komisyon, sosyal, fen-mühendislik, sağlık bilimleri ve güzel sanatlar alanlarından profesör unvanına sahip on beş üyeden oluşur. Komisyon üyeleri, Üniversitelerarası Kurul Başkanının komisyon üye tamsayısının en az iki katı kadar önereceği aday arasından, Üniversitelerarası Kurul tarafından üç yıllığına seçilir. Komisyon ilk toplantısında kendi üyeleri arasından bir başkan seçer.
(2) Doçentlik Sınav Komisyonu, her bir adayla ilgili sınav jürisinin asıl ve yedek üyelerini elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla belirleyerek Üniversitelerarası Kurula sunar. Komisyon elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla belirlenen jürilerde ortaya çıkan maddi hataları düzeltir. Doçentlik bilim alanının özelliği nedeniyle elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla jüri oluşturmanın mümkün olmadığı hallerde, jüriler Komisyon tarafından belirlenir.
(3) Adayların doçentlik sürecine ilişkin her türlü itirazları Komisyon tarafından incelenerek karara bağlanır.
(4) Doçentlik Sınav Komisyonunda görev yapan öğretim üyelerinin yolluk ve yevmiyeleri, mensubu bulunduğu üniversite tarafından öncelikli ve ön ödemeli olarak karşılanır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
MADDE 9 - (1) 31/1/2009 tarihli ve 27127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1 - (1) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında öngörülen elektronik imza sistemi yükseköğretim kurumlarında, altıncı fıkrasında öngörülen elektronik sistem ise Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturuluncaya kadar, bu fıkralarda öngörülen başvuru usulleri yerine bu Yönetmelikle yürürlükten kaldırılan 31/1/2009 tarihli ve 27127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
(2) Bu Yönetmelik yürürlüğe girmeden önce yapılmış olup da henüz sonuçlandırılmamış olan doçentlik başvuruları hakkında, bu Yönetmelikle yürürlükten kaldırılan 31/1/2009 tarihli ve 27127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
(3) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte, Üniversitelerarası Kurul tarafından doçentlik sınavı ve süreci için oluşturulmuş bulunan doçentlik komisyonlarının görevi sona erer ve yapılacak ilk Üniversitelerarası Kurul toplantısında, 8 inci maddede öngörülen Doçentlik Sınav Komisyonu oluşturulur.
Yürürlük
MADDE 10 - (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 11 - (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Yükseköğretim Kurulu Başkanı yürütür.
7 SUBAT 2015
Sayı : 29260
YÖNETMELİK
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından:
DOÇENTLİK SINAV YÖNETMELİĞİ
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç ve Kapsam, Dayanak ve Doçentlik Sınav Alanları
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, doçentlik sınavına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
(2) Bu Yönetmelik, doçentlik sınav alanlarının belirlenmesine, doçentlik başvurusunda bulunabilme şartlarına, başvurunun zamanına ve usulüne, doçentlik sınav jürilerinin oluşturulmasına, sınavların yapılmasına, intihal ve Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen diğer bilimsel yayın etiğine ve diğer disipline aykırılık iddiaları dolayısıyla izlenecek yola, komisyonların teşkiline ve görevlerine ilişkin hükümleri kapsar.
Dayanak
MADDE 2 - (1) Bu Yönetmelik, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 11 inci ve 24 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Doçentlik sınav alanları ve kriterleri
MADDE 3 - (1) Doçentlik sınavı, Üniversitelerarası Kurulca belirlenen ve Yükseköğretim Kurulu tarafından onaylanan bilim alanları ve kriterleri çerçevesinde yapılır. Bilim alanlarındaki güncellemeler izleyen dönemde, doçentlik kriterlerindeki güncellemeler ise kabul edildikleri tarihten sonraki ikinci doçentlik başvuru döneminde uygulanır.
İKİNCİ BÖLÜM
Başvuru Zamanı ve Şartları, Jürilerin
Oluşturulması ve Doçentlik Sınavı
Başvuru zamanı ve şartları
MADDE 4 - (1) Doçentlik başvurusu, nisan ve ekim ayının on beşinci günü başlayıp, en geç ilgili ayın son çalışma günü mesai saati bitimine kadar devam eder.
(2) Doçentlik başvurusu için;
a) Türkiye’de doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik öğrenimini tamamlamış veya yurtdışında yapılmış olan doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik öğreniminin denkliğinin kabul edilmiş olması,
b) Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen merkezi bir yabancı dil sınavından en az altmış beş puan veya uluslararası geçerliliği Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından kabul edilen bir yabancı dil sınavından buna denk bir puan alınmış olması; doçentlik bilim alanı belli bir yabancı dille ilgili olanların bu sınavı başka bir yabancı dilde sağlaması,
c) Doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik derecesi iktisap edildikten sonra, doçentlik başvurusunda bulunulacak bilim alanında öngörülen asgari kriterlere uygun özgün bilimsel yayın ve diğer çalışmaların yapılmış olması,
şarttır.
(3) Doçentlik başvuruları, Üniversitelerarası Kurula eserler ile birlikte elektronik ortamda yapılır. Doçentlik başvuru şartlarının sağlanıp sağlanmadığı Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından ilgili bilim alanlarından görevlendirilen profesörler tarafından yapılan inceleme ile belirlenir.
Sınav jürisinin oluşturulması
MADDE 5 – (1) Başvurunun eksiksiz olduğu ve gerekli şekil şartlarını taşıdığı tespit edilen adayların her biri için, Üniversitelerarası Kurul tarafından, Doçentlik Sınav Komisyonunun elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla belirleyerek yapacağı öneri üzerine, başvurulan bilim alanı göz önünde bulundurularak beş asıl ve iki yedek üyeden oluşan jüri oluşturulur. Adayın başvurduğu bilim alanında yeterli öğretim üyesinin bulunmaması halinde, jüri yakın alanlardaki profesörlerden tamamlanır.
(2) Birinci fıkra hükümlerine göre oluşturulan jürinin asıl ve yedek üyelerine, mensubu bulundukları üniversite rektörlüğü aracılığı ile bildirim yapılır. Tüm jüri üyelerinin raporları Üniversitelerarası Kurula ulaşıncaya kadar üyelerin isimleri adaya bildirilmez.
(3) Doçentlik jürilerinde görev alabilecek profesör unvanlı öğretim üyelerinin listesi, Yükseköğretim Kurulu personel veri tabanındaki bilgiler esas alınarak belirlenir. Doçentlik sınav jürisindeki asıl ve yedek üyelikler, bu listede ilgili bilim alanlarında yer alan öğretim üyeleri arasından objektif ölçütlere göre belirlenir.
(4) Doçentlik sınav jürisinde görev alabilmek için öğretim üyesinin Devlet veya vakıf yükseköğretim kurumlarında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 26 ncı maddesi hükümlerine göre profesör olarak atanmış ve yetmiş iki yaşını doldurmamış olması şarttır.
Doçentlik sınavı
MADDE 6 – (1) Doçentlik sınavı, eser incelemesi ve sözlü sınav olmak üzere, iki aşamada yapılır.
(2) Doçentlik sınav jürisini oluşturan asıl ve yedek üyeler, adayın akademik çalışmalarının her birini değerlendirerek, Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen formata uygun olarak hazırladıkları ayrıntılı ve gerekçeli kişisel raporlarını Üniversitelerarası Kurula elektronik imzayla gönderirler. Bu raporlar, her başvuru dönemi için başvuru dosyalarının jüri üyesine iletildiği tarih sırasına göre ve dosya sayısı itibarıyla azami birer aylık sürelerde hazırlanarak Üniversitelerarası Kurula gönderilir. Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı bu raporların bir örneğini adayın dosyasında muhafaza eder.
(3) Jürinin asıl ve yedek üyeleri, süresi içinde rapor hazırlamalarına engel olacak nitelikte bir mazeretin ortaya çıkması halinde, bu mazereti varsa belgeleyen evrak ve bu mazereti uygun bulan görevli olduğu yükseköğretim kurumunun yönetim kurulu kararı ile birlikte Üniversitelerarası Kurula bildirmekle yükümlüdür. Jüri üyesi, bildirdiği mazeretin Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından kabul edildiğine dair karar verilmediği sürece, bu görevden kaçınamaz. Kabul edilmiş mazereti olmaksızın görevini süresinde yapmayan jüri üyesinin genel hükümlere göre idari ve cezai sorumluluğu yoluna gidilir.
(4) Öğretim üyeliğinden istifa, emeklilik veya mazeret sebebiyle jürinin iki veya daha fazla üyesinin eksilmesi halinde, Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından eksilen üyelikler doldurulur.
(5) Asıl üyelerin makul bir mazeret olmaksızın raporunu süresinde göndermemesi halinde, Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından bu kişinin jüri üyeliği iptal edilir ve yedek üyelerin raporları sırasıyla değerlendirmeye alınır.
(6) Değerlendirmeye esas alınan jüri raporları tamamlandığında, raporların birer örneği, eser incelemesi sonucuna ilişkin bildirim yazısıyla birlikte adaya gönderilir. Beş jüri üyesinden en az üçünün, adayı eser ve diğer faaliyetlerden başarılı bulması halinde, aday sınavın bu aşamasından başarılı sayılır ve sözlü sınava çağrılır. Başarısız bulunan aday ise jüri tarafından eksik bulunan eser ve faaliyetleri tamamlamak kaydıyla, en erken izleyen ikinci dönemde yeniden başvurabilir. Bu başvurusunda da başarısız bulunan aday, yine jüri tarafından eksik bulunan eser ve faaliyetleri tamamlamak kaydıyla, en erken izleyen ikinci dönemde yeniden başvurabilir. Eser incelemesi aşamasında üçüncü kez de başarısız bulunan aday, ancak en erken izleyen üçüncü dönemde yeniden başvurabilir.
(7) Sözlü sınavın yapılacağı yer, tarih ve saat, Üniversitelerarası Kurul tarafından adaya, mazereti kabul edilenler dışındaki asıl ve yedek jüri üyelerine bildirilmek üzere mensubu oldukları üniversite rektörlüklerine ve sınavın yapılacağı üniversite rektörlüğüne bildirilir. Kendilerine bildirim yapılan asıl üyeler, sınav için belirlenen yer, tarih ve saatte hazır bulunmakla yükümlüdürler. Asıl üyelerden birinin hazır bulunmaması halinde sözlü sınav, sınavın yapılacağı üniversitenin rektörü veya görevlendireceği dekan veya müdür tarafından sıradaki yedek üyenin çağrılması suretiyle yapılır. Bu şekilde de jüri toplanamadığı takdirde en geç on beş gün içinde sınav yapılacak şekilde Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından yeni sözlü sınav tarihi belirlenir. Sözlü sınava gelmeyen asıl üyenin mazeretinin Doçentlik Sınav Komisyonunca kabul edilmemesi, yedek üyenin katılımıyla yapılan sınavın hukuki geçerliliğini etkilemez. Belirlenen yer, tarih ve saatte hazır bulunmayan jüri üyesinin bildirdiği mazeret Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından kabul edilmediği takdirde, genel hükümlere göre idari ve cezai sorumluluğu yoluna gidilir.
(8) Sözlü sınavın yapılacağı üniversitenin bulunduğu ilin dışında başka bir üniversitede görev yapan jüri üyesinin yol masrafları ile yevmiyesi, Üniversitelerarası Kurul Başkanının görevlendirme yazısı esas alınarak, görevli oldukları üniversiteler tarafından öncelikli ve ön ödemeli olarak karşılanır.
(9) Sözlü sınavın yapılacağı üniversitenin rektörü, sınav için gerekli fiziki ve teknik imkanları hazırlamakla yükümlüdür.
(10) Jüri, sözlü sınav için üye tamsayısı ile toplanır. Adaylar belirtilen yer, tarih ve saatte sözlü sınava alınırlar. Sınavda jüri üyelerinden profesörlük süresine göre en kıdemli olan, başkan olarak görev yapar.
(11) Sözlü sınav öğretim üyelerine açıktır. Sözlü sınavın yapılacağı yer, tarih ve saat sınavın yapılacağı üniversite rektörlüğünce internet sayfasında ilan edilir. Jüri başkanı, sözlü sınavın denetlenebilirliğini sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
(12) Sözlü sınav sonunda jüri, adayın başarılı olup olmadığına, kapalı oturumda oy çokluğu ile karar verir. Bu karar, düzenlenen tutanakla imza altına alınır ve başkan tarafından jüri üyeleri önünde adaya sözlü olarak bildirilir. Adayı başarısız bulan jüri üyeleri gerekçeli karar yazar.
(13) Sözlü sınavda başarılı olanlara Üniversitelerarası Kurul tarafından ilgili bilim alanında doçentlik belgesi verilir.
(14) Adayın sözlü sınava gelmemesi halinde bu durum, jüri üyeleri tarafından imzalanan tutanakla tespit edilir.
(15) Sözlü sınav tutanağı, jüri başkanı tarafından Üniversitelerarası Kurula gönderilmek üzere sınavın yapıldığı üniversite rektörüne veya rektörün sınav için görevlendirdiği dekan veya müdüre imza karşılığında teslim edilir.
(16) Sözlü sınava gelmeyen aday, bu sınava gelmesine engel olacak nitelikte bir mazeretinin varlığı halinde bunu, varsa belgeleyen evrakla birlikte Üniversitelerarası Kurula bildirir. Mazeret bildiriminde bulunulmaması veya bildirilen mazeretin Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından kabul edilmemesi halinde aday bir sözlü sınav hakkını kaybeder.
(17) Doçentlik Sınav Komisyonunun sözlü sınava gelmeyen adayın bildirdiği mazereti kabul etmesi halinde sözlü sınav, Üniversitelerarası Kurulun yeniden belirleyeceği yer, tarih ve saatte bu madde hükümlerine göre yenilenir.
(18) Sözlü sınavda başarısız olan veya sözlü sınav hakkını kaybeden aday, 4 üncü maddenin birinci fıkrasında belirlenen sürelerde yeniden başvuruda bulunması halinde tekrar sözlü sınava alınır. Bu başvuruda, 4 üncü maddede doçentlik başvurusu için aranan şartların taşındığına dair belgelerin yeniden ibrazı istenmez.
(19) Tekrar sözlü sınava alınacak aday için yeni bir jüri oluşturulmaz. Dördüncü fıkra hükümleri saklıdır.
(20) Eser incelemesinde başarılı olmasına rağmen birinci, ikinci veya üçüncü sözlü sınavda başarısız olan veya başarısız sayılan aday, her defasında en erken izleyen ikinci sınav döneminde sözlü sınav için yeniden başvurabilir. Üçüncü kez sözlü sınavdan başarısız bulunan aday için salt çoğunluğu sağlayacak sayıda üyenin değiştirilmesi şartıyla yeni bir jüri oluşturulur.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Etik İlkelerine ve Disipline Aykırı Fiiller,
Doçentlik Sınav Komisyonu
Bilimsel araştırma ve yayın etiğine ve disipline aykırı diğer fiillerin işlendiği iddiası
MADDE 7 - (1) Üniversitelerarası Kurul, intihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık ile diğer disiplin cezaları bakımından doçentlik sınavına başvuran adayların durumlarını Yükseköğretim Kurulu veri tabanından kontrol eder.
(2) Eser incelemesi yapan jüri üyeleri, başvuru dosyasında yer alan herhangi bir eserde intihal veya diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık tespit ederse, durumu hazırlayacağı gerekçeli bir raporla ve iddiaya konu olan eserlerle birlikte Üniversitelerarası Kurula bildirir.
(3) Üniversitelerarası Kurul, intihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiası hakkında gerekli işlemlerin yapılması için, durumu belgeleri ile birlikte Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına gönderir ve bir karar verilinceye kadar doçentlik başvurusu ile ilgili herhangi bir işlem yapmaz.
(4) İntihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiası ile ilgili olarak Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bünyesinde gerekli inceleme yapılır. İddianın doğru olmadığının tespiti halinde, doçentlik değerlendirme süreci kaldığı yerden devam eder.
(5) İntihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiası hakkında yapılacak inceleme neticesinde etik ihlalde bulunduğuna karar verilen aday, doçentlik sınavı başvurusunda başarısız sayılır. Bu şekilde başarısız sayılan adaylar hakkında Doçentlik Sınav Komisyonu tarafından ihlalin ağırlığına göre bir yıldan beş yıla kadar süreyle doçentlik başvurusunda bulunamama kararı verilir. Adayın idari, cezai ve hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır.
(6) İnceleme neticesinde etik ihlalde bulunduğuna karar verilen adayın, bağlı olduğu yükseköğretim kurumuna veya bağlı bulunduğu diğer kamu kurumuna aday hakkında gerekli disiplin işlemlerinin ve diğer idari işlemlerin başlatılması amacıyla bilgi verilir.
(7) Doçentlik sınavı başvurusuyla ilgili olarak adayın yanıltıcı bilgi veya belge sunduğunun, sınavın herhangi bir aşamasında jüri üyelerince ileri sürülmesi veya resen tespit edilmesi halinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar Üniversitelerarası Kurul doçentlik başvurusu ile ilgili herhangi bir işlem yapmaz. Doçentlik Sınav Komisyonunca bu iddia hakkında yapılacak inceleme neticesinde iddianın doğru olduğuna karar verilmesi halinde adayın başvurusu geçersiz sayılır. Bu sebeple başvurusu geçersiz sayılan aday en erken izleyen ikinci dönemde yeniden doçentlik başvurusunda bulunabilir. Doçentlik Sınav Komisyonunca yapılacak inceleme neticesinde iddianın doğru olmadığına karar verilmesi halinde doçentlik değerlendirme süreci kaldığı yerden devam eder.
(8) Adayın doçentlik başvuru süreci devam ederken aday hakkında doçentlik başvuru dosyasında sunmuş olduğu herhangi bir eserinde intihal ve diğer bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık bulunduğu iddiasını içeren şikayet veya ihbar başvurusu yapılması durumunda, Üniversitelerarası Kurul bu başvuruyu değerlendirilmesi amacıyla derhal Yükseköğretim Kuruluna gönderir. Yükseköğretim Kurulu bünyesinde bu başvuru hakkında ön değerlendirme yapılır. Yapılan ön değerlendirmede, başvurunun inandırıcı mahiyette bilgi ve belgeye dayalı olduğunun tespit edilerek iddianın incelenmesine karar verilmesi halinde Üniversitelerarası Kurul doçentlik başvurusu ile ilgili herhangi bir işlem yapmaz. İncelenmesine karar verilen başvurulara ilişkin olarak etik ihlal iddiası içeren doçentlik jüri raporları sebebiyle uygulanacak yol izlenir.
Doçentlik Sınav Komisyonu
MADDE 8 - (1) Bu Yönetmelikle verilen görevleri yerine getirmek üzere, Üniversitelerarası Kurul bünyesinde Doçentlik Sınav Komisyonu kurulur. Komisyon, sosyal, fen-mühendislik, sağlık bilimleri ve güzel sanatlar alanlarından profesör unvanına sahip on beş üyeden oluşur. Komisyon üyeleri, Üniversitelerarası Kurul Başkanının komisyon üye tamsayısının en az iki katı kadar önereceği aday arasından, Üniversitelerarası Kurul tarafından üç yıllığına seçilir. Komisyon ilk toplantısında kendi üyeleri arasından bir başkan seçer.
(2) Doçentlik Sınav Komisyonu, her bir adayla ilgili sınav jürisinin asıl ve yedek üyelerini elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla belirleyerek Üniversitelerarası Kurula sunar. Komisyon elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla belirlenen jürilerde ortaya çıkan maddi hataları düzeltir. Doçentlik bilim alanının özelliği nedeniyle elektronik jüri belirleme sistemi aracılığıyla jüri oluşturmanın mümkün olmadığı hallerde, jüriler Komisyon tarafından belirlenir.
(3) Adayların doçentlik sürecine ilişkin her türlü itirazları Komisyon tarafından incelenerek karara bağlanır.
(4) Doçentlik Sınav Komisyonunda görev yapan öğretim üyelerinin yolluk ve yevmiyeleri, mensubu bulunduğu üniversite tarafından öncelikli ve ön ödemeli olarak karşılanır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
MADDE 9 - (1) 31/1/2009 tarihli ve 27127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1 - (1) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında öngörülen elektronik imza sistemi yükseköğretim kurumlarında, altıncı fıkrasında öngörülen elektronik sistem ise Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturuluncaya kadar, bu fıkralarda öngörülen başvuru usulleri yerine bu Yönetmelikle yürürlükten kaldırılan 31/1/2009 tarihli ve 27127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
(2) Bu Yönetmelik yürürlüğe girmeden önce yapılmış olup da henüz sonuçlandırılmamış olan doçentlik başvuruları hakkında, bu Yönetmelikle yürürlükten kaldırılan 31/1/2009 tarihli ve 27127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
(3) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte, Üniversitelerarası Kurul tarafından doçentlik sınavı ve süreci için oluşturulmuş bulunan doçentlik komisyonlarının görevi sona erer ve yapılacak ilk Üniversitelerarası Kurul toplantısında, 8 inci maddede öngörülen Doçentlik Sınav Komisyonu oluşturulur.
Yürürlük
MADDE 10 - (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 11 - (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Yükseköğretim Kurulu Başkanı yürütür.
Wednesday, February 4, 2015
Yeni Sömürgecilik Açısından GIDA EMPERYALİZMİ
Osman Nuri Koçtürk
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
2009
2000’li yılların ilk çeyreğinin tanığı olduğumuz bugünlerde, “ülkeleri yönetmek için petrol, insanları yönetmek için gıda kay - naklarını kontrol etmenin gerekli olduğu” tezine artık pek az insan şüpheyle bakıyor. Çünkü “modern insan”ın belleğinde, bu tezi ka - nıtlayacak bir yığın anı - veri birikti. Kitlesel saldırılar için yeter derecede kimyasal silaha sahip olduğu iddiası ile işgal edilen Irak’ta, bu iddianın ve bunun yanında Irak’a demokrasi götürme savının bir yalandan ibaret ve asıl amacın Irak petrollerini kontrol etme olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. Aynı şekilde, gıda yardımlarının korunan pazarlara giriş ve bu bölgelerin tarım yapılarını denetleme ve yönlendirmede bir araç olduğu, Amerikan Kongresi’nde yapılan konuşmalarla çoktan açığa çıkmış durumda. Dünya Ticaret Örgütü – IMF – Dünya Bankası patentli politikaların, periferi nin tarım ve gıda sektörünü nasıl çökerttiğine ilişkin haberler, dünyanın dört bir yanından akıyor... Kısacası, milattan sonra 2 bininci yıllarını yaşayan yaşlı yerkürede, ‘küreselleşme’ sözcüğüyle üstü örtülmeye çalışılan emperyalizmin işleri, bilinmeyen olmaktan çıkmış durumda.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.......
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
2009
2000’li yılların ilk çeyreğinin tanığı olduğumuz bugünlerde, “ülkeleri yönetmek için petrol, insanları yönetmek için gıda kay - naklarını kontrol etmenin gerekli olduğu” tezine artık pek az insan şüpheyle bakıyor. Çünkü “modern insan”ın belleğinde, bu tezi ka - nıtlayacak bir yığın anı - veri birikti. Kitlesel saldırılar için yeter derecede kimyasal silaha sahip olduğu iddiası ile işgal edilen Irak’ta, bu iddianın ve bunun yanında Irak’a demokrasi götürme savının bir yalandan ibaret ve asıl amacın Irak petrollerini kontrol etme olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. Aynı şekilde, gıda yardımlarının korunan pazarlara giriş ve bu bölgelerin tarım yapılarını denetleme ve yönlendirmede bir araç olduğu, Amerikan Kongresi’nde yapılan konuşmalarla çoktan açığa çıkmış durumda. Dünya Ticaret Örgütü – IMF – Dünya Bankası patentli politikaların, periferi nin tarım ve gıda sektörünü nasıl çökerttiğine ilişkin haberler, dünyanın dört bir yanından akıyor... Kısacası, milattan sonra 2 bininci yıllarını yaşayan yaşlı yerkürede, ‘küreselleşme’ sözcüğüyle üstü örtülmeye çalışılan emperyalizmin işleri, bilinmeyen olmaktan çıkmış durumda.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.......
Monday, February 2, 2015
KORKUT BORATAV ILE ROPORTAJ: SYRIZA dalgası yayılabilir
Cansu ÇAMLIBEL / PAZARTESİ YÜZ YÜZE
HURRIYET DAILY - 2 SUBAT, 2015
Yunanistan’da radikal sol SYRİZA’nın iktidara gelişinin arkasındaki ekonomik gerçekliğin en sıkı analizlerini ondan okuduk. Bizzat kendisinden dinlemek ve Türkiye solunun ahvalini konuşmak için Ankara’daki evinde ziyaret ettim. İğneyi AKP’ye, çuvaldızı HDP’ye ve Türkiye soluna batırdı.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.....
HURRIYET DAILY - 2 SUBAT, 2015
Akademide “Hocaların
hocası” diye de anılan Marksist iktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav’ı
röportaja ikna etmek hiç kolay olmadı. ODTÜ silahını kullanıp Boratav’ın
kıramayacağını bildiğim değerli hocam Doç. Dr. Galip Yalman’ı araya
soktum, işe yaradı.
Yunanistan’da radikal sol SYRİZA’nın iktidara gelişinin arkasındaki ekonomik gerçekliğin en sıkı analizlerini ondan okuduk. Bizzat kendisinden dinlemek ve Türkiye solunun ahvalini konuşmak için Ankara’daki evinde ziyaret ettim. İğneyi AKP’ye, çuvaldızı HDP’ye ve Türkiye soluna batırdı.
SYRIZA BÜYÜK İHTİMALLE ŞANTAJA BOYUN EĞMEK DURUMUNDA KALACAK
-
Ocak başında kaleme aldığınız yazıda Yunanistan’daki seçim için ‘Son
Yunan tragedyası perde açacak’ demiştiniz. SYRİZA kazansa bile eldeki
verilerin sonuçta Troyka kazanacağını gösterdiğini savundunuz. SYRİZA
kazandı, hala öyle mi düşünüyorsunuz? Bir kere şunu
söyleyelim; SYRİZA Yunan halkının 2007’den bu yana yaşadığı büyük sosyal
çöküntünün bir tepkisi olarak geldi. AB’nin, Avro bölgesinin
Yunanistan’da yol açtığı ağır maliyet onu iktidara getirdi. Bana göre,
SYRİZA kısa vadeli doğru bir teşhis yaptı ve iktidar bu sayede kuruldu.
AB’ye, yani Troyka’ya karşı sert bir söylem, mücadele, iktidarın
anahtarını sağladı. Bir kere SYRİZA umulandan daha güçlü geldi. Oy oranı
tahminlerin üzerinde yüzde 36 çıktı. Koalisyon ortağı sağcı ANEL de
AB’nin ağır politikalarına karşı bir parti. Dolayısıyla hükümetin
doğrudan doğruya AB ile cepheden tartışmaya girmesi mümkün.
- Mücadeleyi kim nasıl kazanacak? DEVAMINI OKUMAK ICIN.....
Subscribe to:
Posts (Atom)