Çağrı Erhan
İmge Kitabevi- 2015
Diplomasi tarihi, tarih biliminin geç ortaya çıkmış disiplinlerindendir.
Avrupa'da XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren gelişmiş, ülkemizdeyse
ancak XX. yüzyılla birlikte tarih yazıcılığı metotları arasına
girmiştir. Halen bu sahada büyük boşluk vardır.
Ülkemizde geç
başlayan diplomasi tarihi yazıcılığı, konu olarak genellikle Cumhuriyet
döneminin milletlerarası münasebetlerini alır. Osmanlı diplomasi tarihi
alanıysa ekseriyetle yabancılara terk edilir. Çağrı Erhan, Osmanlı
dönemi Türk-Amerikan ilişkilerini konu aldığı bu çalışmasıyla büyük bir
boşluğu doldurmaktadır. Klasik diplomasi tarihi metodundan
uzaklaşmayarak, Türkiye, ABD ve İngiltere arşivlerinde ulaştığı
vesikaları kitabının temel yapıtaşları olarak almış, böylece
spekülasyonlara açık bir konuda ciddi, yansız ve güvenilir bir çalışma
hazırlamıştır.
ABD'nin Mağrib bölgesiyle ilişkilerinden,
misyonerlerin Levant'taki faaliyetlerine, Osmanlı-ABD silah
ticaretinden, ABD'nin Doğu Sorunu'na bakışına kadar geniş bir yelpaze
içinde Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihsel kökenlerini konu edinen bu
kitap, Osmanlı diplomasi tarihi ve Türk-Amerikan ilişkileriyle
ilgilenenlerin mutlaka okumaları gereken bir kaynak eser niteliğindedir.
DEVAMINI OKUMAK ICIN....
Monday, April 27, 2015
Sunday, April 26, 2015
Oktay Sinanoglu Defnedildi
Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu bugün Üsküdar'da Şakir camiinde öğle namazı
sonrası Cenaze Namazını kılınip karaca ahmet Mezarlığı'na tekbirlerle
defnettik.
Yine Mehmet Niyazi Özdemir ,Av.Yaşar Sarı ve Değerli dostları ile son yokçuluğunda da beraberdik.
Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu ile kesişen yollarımız .1998-1999 yılında Türkiye Yazarlar Birliğinde Kordinatörlüğünü yaptığım Dr.Mehmet Niyazi Özdemir ve Prof .Dr.Oktay Sinanoğlu "Medeniyet Ülkesini Arıyor ve Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği "konulu sohbetlerde her ay beraber olduğum dost ve güzel insandır.
Biz o programlarla ülkemizin geleceğine Işık tutabilecek akademisyenler yetiştirmenin peşindeydik.O dönem yaptığı Programlara katılanlardan öğrencilerin ve asistanların bazıları simdi öğretim üyesi olan
Prof.Dr.M Emin Bİrpınar,
Prof.Dr.Cemal Zehir,
Prof.Dr.Halit Keskin,
Prof.Dr.Serkan Yeşilot,
Yrd.Doç.Dr.Murat Elmalı ,
Yrd.Doç.Dr.Mehtap Özşahin ,
Doç.Dr.Mustafa Aksoy ,
Av.Yaşar Sarı dır.
Ben bu büyük Türk aydını ve tasavvuf elli olan Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu'na tüm için dostlardan dua bekliyorum.
Gelsin Fatihalar , Yasinler ...Âmin desin Müminler
ALLAH CC YERINI NUR MEKANINI NUR EYLESIN .CENNETİ VE CEMALİ ILE MUKAFATLANDIRSIN.
Not:
Ilk üç resim Mezarı Başında dua ederken kucağımdaki çocuk küçük oğlu Alper ve baştaki ise mimari Prof.dr.Oğlu Levni sinanoğludur.Beraber olan resmimiz geçen yıl nisan ayinda çekmiştik.
Profesor Cemal Zehir
Yildiz Teknik Universitesi
Yine Mehmet Niyazi Özdemir ,Av.Yaşar Sarı ve Değerli dostları ile son yokçuluğunda da beraberdik.
Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu ile kesişen yollarımız .1998-1999 yılında Türkiye Yazarlar Birliğinde Kordinatörlüğünü yaptığım Dr.Mehmet Niyazi Özdemir ve Prof .Dr.Oktay Sinanoğlu "Medeniyet Ülkesini Arıyor ve Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği "konulu sohbetlerde her ay beraber olduğum dost ve güzel insandır.
Biz o programlarla ülkemizin geleceğine Işık tutabilecek akademisyenler yetiştirmenin peşindeydik.O dönem yaptığı Programlara katılanlardan öğrencilerin ve asistanların bazıları simdi öğretim üyesi olan
Prof.Dr.M Emin Bİrpınar,
Prof.Dr.Cemal Zehir,
Prof.Dr.Halit Keskin,
Prof.Dr.Serkan Yeşilot,
Yrd.Doç.Dr.Murat Elmalı ,
Yrd.Doç.Dr.Mehtap Özşahin ,
Doç.Dr.Mustafa Aksoy ,
Av.Yaşar Sarı dır.
Ben bu büyük Türk aydını ve tasavvuf elli olan Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu'na tüm için dostlardan dua bekliyorum.
Gelsin Fatihalar , Yasinler ...Âmin desin Müminler
ALLAH CC YERINI NUR MEKANINI NUR EYLESIN .CENNETİ VE CEMALİ ILE MUKAFATLANDIRSIN.
Not:
Ilk üç resim Mezarı Başında dua ederken kucağımdaki çocuk küçük oğlu Alper ve baştaki ise mimari Prof.dr.Oğlu Levni sinanoğludur.Beraber olan resmimiz geçen yıl nisan ayinda çekmiştik.
Profesor Cemal Zehir
Yildiz Teknik Universitesi
Saturday, April 25, 2015
Can Armenia move past its hatred of Turkey?
By Arman Grigoryan
The
writer is an assistant professor of international relations at Lehigh
University. He served in the Armenian government from 1991 to 1993 as an
analyst and a foreign service officer.
Next Friday
Armenians in this country and around the world will commemorate the
100th anniversary of the most calamitous event of their history — the
mass murder of their ancestors in the Ottoman Empire. There will be
solemn speeches, ceremonies and rallies. There will be impassioned calls
on governments that have not recognized the murder of Armenians as
genocide to do so. And there will be denunciations of the Turkish policy of denial.
The
anniversary is also a good opportunity for another kind of reflection.
The Armenian politics of memory has not been without its controversial
aspects, which are rarely discussed openly and honestly. Such a
discussion is long overdue, especially if Armenians do not want the
politics to harm Armenia and are interested in Turkey someday
recognizing the genocide.
First, if we
are genuinely interested in not just the rest of the world but also
Turkey recognizing the Armenian genocide — and, at least to this
Armenian, that is the recognition that matters — we must fundamentally
revise our attitudes toward Turks, as emotionally understandable as
these attitudes may be. Specifically, we must stop treating criticism of
or even antagonism toward the Turkish state as interchangeable with
hostility and hatred toward Turks themselves.
Amerikan Belgelerinde Alparslan Türkeş Kurgular Ve Gerçekler
Mehmet Akif OKUR
Turk Yurdu Dergisi - Nisan 2015 - Yıl 104 - Sayı 332
Yakın tarihimizin en ciddi kutuplaşmalarından birine şahitlik eden Soğuk Savaş yıllarını geride bırakalı hayli zaman oldu. Etrafımızı çepeçevre kuşatan yeni gerilimler ve değişen siyasi aktörlerin de etkisiyle eski kavgalar, toplumsal hafızamızın ücra köşelerine itildi. Ancak, söz konusu normalleşmenin tesirini yeterince hissettiremediği alanlar hâlâ mevcut. Bunların başında, Soğuk Savaş’ta Türkiye’yi derinden sarsan çatışmaları ve önemli siyasi figürleri konu edinen tarih yazıcılığı geliyor. Kitaplar, dergiler ve son olarak da ekranlar, kendilerini var eden bağlamın buharlaşmasıyla gündelik hayatlarımızdan düşen kavgalara dair hatıraların sürekli tazelendiği arenalar hâlindeler. Öyle anlaşılıyor ki, tamire başlanan toplumsal köprülerin tahkimi için kabuk tutan yaraları kanatacak yeni buhranlara düşmeden zaman oku üzerinde bir kaç adım daha atmamız gerekiyor. Bu yolculuğumuza ise, kurguyu gerçekten ayırmamıza imkân verecek nitelikte çalışmalar eşlik edebilirse, geçmişin acı yüklü küllerini göğe savurup geleceğe yürümemiz kolaylaşacak.
İşe, propaganda olarak üretilen ancak arkasındaki gücün büyüklüğü sebebiyle zihinlerde gerçekmiş gibi iz bırakan iddialardan başlamalıyız. Örneğin, Türk milliyetçiliğinin ve Alparslan Türkeş’in ele alındığı popüler yahut akademik görünümlü birçok metinde hiçbir somut delile dayanılmaksızın ileri sürülegelen kimi iddia ve ithamlar, tartışılmaz gerçeklermiş gibi tekrarlanmaya devam ediliyor. Bu türden yazılarda, Türkeş ve liderliğini yaptığı Milliyetçi Hareket, ABD tarafından Sovyetlere karşı mücadele için dizayn edilmiş aktörler olarak takdim edilirken kökleşmiş önyargılar dışında hemen hiçbir objektif temele dayanma ihtiyacı hissedilmiyor.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.....
Turk Yurdu Dergisi - Nisan 2015 - Yıl 104 - Sayı 332
Yakın tarihimizin en ciddi kutuplaşmalarından birine şahitlik eden Soğuk Savaş yıllarını geride bırakalı hayli zaman oldu. Etrafımızı çepeçevre kuşatan yeni gerilimler ve değişen siyasi aktörlerin de etkisiyle eski kavgalar, toplumsal hafızamızın ücra köşelerine itildi. Ancak, söz konusu normalleşmenin tesirini yeterince hissettiremediği alanlar hâlâ mevcut. Bunların başında, Soğuk Savaş’ta Türkiye’yi derinden sarsan çatışmaları ve önemli siyasi figürleri konu edinen tarih yazıcılığı geliyor. Kitaplar, dergiler ve son olarak da ekranlar, kendilerini var eden bağlamın buharlaşmasıyla gündelik hayatlarımızdan düşen kavgalara dair hatıraların sürekli tazelendiği arenalar hâlindeler. Öyle anlaşılıyor ki, tamire başlanan toplumsal köprülerin tahkimi için kabuk tutan yaraları kanatacak yeni buhranlara düşmeden zaman oku üzerinde bir kaç adım daha atmamız gerekiyor. Bu yolculuğumuza ise, kurguyu gerçekten ayırmamıza imkân verecek nitelikte çalışmalar eşlik edebilirse, geçmişin acı yüklü küllerini göğe savurup geleceğe yürümemiz kolaylaşacak.
İşe, propaganda olarak üretilen ancak arkasındaki gücün büyüklüğü sebebiyle zihinlerde gerçekmiş gibi iz bırakan iddialardan başlamalıyız. Örneğin, Türk milliyetçiliğinin ve Alparslan Türkeş’in ele alındığı popüler yahut akademik görünümlü birçok metinde hiçbir somut delile dayanılmaksızın ileri sürülegelen kimi iddia ve ithamlar, tartışılmaz gerçeklermiş gibi tekrarlanmaya devam ediliyor. Bu türden yazılarda, Türkeş ve liderliğini yaptığı Milliyetçi Hareket, ABD tarafından Sovyetlere karşı mücadele için dizayn edilmiş aktörler olarak takdim edilirken kökleşmiş önyargılar dışında hemen hiçbir objektif temele dayanma ihtiyacı hissedilmiyor.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.....
Wednesday, April 22, 2015
‘ARAMCO ümmetten’ Suudi müttefikliğine
Suudi Arabistan Kralı Abdullah öldüğünde AKP neden milli yas ilan etti? Türkiye’de siyasal İslam’ın iktidara yükselişinde Suudi Arabistan sermayesinin rolü ne? Nasır liderliğinde birleşen Mısır, Suriye ve Yemen’de, bugün yaşanan çatışma ve krizlerde Riyad’ın nasıl bir etkisi var?
BIRGUN - 22 NISAN, 2015
BEHLÜL ÖZKAN - ozkanbehlul@gmail.com
Libya, Suriye, Irak, ve Yemen alevler içinde. Arap dünyasının lideri olarak bilinen Mısır’ın geleceğiyse belirsiz. Oysa yarım asır önce çok farklı bir Ortadoğu vardı. Bağdat, Şam, Kahire; Ortaçağ karanlığını temsil eden Riyad’a karşı Arap dünyasının parlayan şehirleriydi. Saddam, Esad, Kaddafi, Nasır gibi liderler Soğuk Savaş’ta Batı karşıtı kampta yer alarak Arap milliyetçiliğini savunurken Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez şeyhlikleri, Ürdün ve Fas krallıkları ABD’nin yakın müttefikleriydi. Ortadoğu’da sol/seküler akımların yükseldiği 1950’ler Suudlar için kâbus yıllarıydı. Suriye, Mısır ve Yemen’in Nasır liderliğinde birleştiği 1958 yılı, hem Suudi Arabistan hem ABD için dönüm noktası oldu. O sene ABD’nin Milli Güvenlik Konseyi, pan-Arabizm ve sosyalizmin yükselişine karşı NSC-5820 kodlu raporu yayımladı. ABD’ye göre Suudi Arabistan liderliğinde örgütlenecek siyasal İslam; Ortadoğu’da Arap milliyetçiliği ve solun panzehiri olacaktı.
HER ŞEYİ DEĞİŞTİREN KRAL: FAYSAL
Faysal, Vahabi ulemanın desteğini de alarak saray darbesiyle 1964’te Suudi tahtına çıktı. Ama bundan iki yıl önce Suud-Amerikan ortak petrol şirketi ARAMCO’nun desteğiyle bizde Rabıta olarak bilinen Dünya İslam Birliği’ni Mekke’de kuran da oydu. Rabıta’nın ilk toplantısında Pakistan’dan Cemaati İslami’nin kurucusu Mevdudi, Mısır İhvanı’nın kurucusu Hasan el Banna’nın damadı Seyit Ramazan’a ek olarak 22 farklı ülkeden önde gelen İslamcılar bir araya geldi. Türkiye’den de AP Konya Milletvekili Ahmet Gürkan (daha sonra Türk-Suudi Arabistan Dostluk Cemiyeti başkanı olacak) ile 1977’de MSP’den milletvekili olacak ve 1980’lerde Suud sermayesinin Türkiye’ye girişine öncülük edecek Salih Özcan katıldı. ABD’nin ARAMCO vasıtasıyla desteklediği Rabıta, Ortadoğu’da Arap milliyetçisi ve sol rejimlere karşı Mısır’da İhvan başta olmak üzere İslamcı siyasi grupları desteklemeye başladı. İslamcı gruplar üzerinden örgütlenen Rabıta, Suudların ve ABD’nin Ortadoğu ülkelerinin iç işlerine karışmasında önemli rol oynamaya başlıyordu. Öyle ki İslamcılığın 20. yüzyılda önemli isimlerinden Seyid Kutub ölmeden önce ‘[Siyasal] İslam’ı Amerika kurdu’ itirafında bulunmuştu.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.......
BIRGUN - 22 NISAN, 2015
BEHLÜL ÖZKAN - ozkanbehlul@gmail.com
Libya, Suriye, Irak, ve Yemen alevler içinde. Arap dünyasının lideri olarak bilinen Mısır’ın geleceğiyse belirsiz. Oysa yarım asır önce çok farklı bir Ortadoğu vardı. Bağdat, Şam, Kahire; Ortaçağ karanlığını temsil eden Riyad’a karşı Arap dünyasının parlayan şehirleriydi. Saddam, Esad, Kaddafi, Nasır gibi liderler Soğuk Savaş’ta Batı karşıtı kampta yer alarak Arap milliyetçiliğini savunurken Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez şeyhlikleri, Ürdün ve Fas krallıkları ABD’nin yakın müttefikleriydi. Ortadoğu’da sol/seküler akımların yükseldiği 1950’ler Suudlar için kâbus yıllarıydı. Suriye, Mısır ve Yemen’in Nasır liderliğinde birleştiği 1958 yılı, hem Suudi Arabistan hem ABD için dönüm noktası oldu. O sene ABD’nin Milli Güvenlik Konseyi, pan-Arabizm ve sosyalizmin yükselişine karşı NSC-5820 kodlu raporu yayımladı. ABD’ye göre Suudi Arabistan liderliğinde örgütlenecek siyasal İslam; Ortadoğu’da Arap milliyetçiliği ve solun panzehiri olacaktı.
HER ŞEYİ DEĞİŞTİREN KRAL: FAYSAL
Faysal, Vahabi ulemanın desteğini de alarak saray darbesiyle 1964’te Suudi tahtına çıktı. Ama bundan iki yıl önce Suud-Amerikan ortak petrol şirketi ARAMCO’nun desteğiyle bizde Rabıta olarak bilinen Dünya İslam Birliği’ni Mekke’de kuran da oydu. Rabıta’nın ilk toplantısında Pakistan’dan Cemaati İslami’nin kurucusu Mevdudi, Mısır İhvanı’nın kurucusu Hasan el Banna’nın damadı Seyit Ramazan’a ek olarak 22 farklı ülkeden önde gelen İslamcılar bir araya geldi. Türkiye’den de AP Konya Milletvekili Ahmet Gürkan (daha sonra Türk-Suudi Arabistan Dostluk Cemiyeti başkanı olacak) ile 1977’de MSP’den milletvekili olacak ve 1980’lerde Suud sermayesinin Türkiye’ye girişine öncülük edecek Salih Özcan katıldı. ABD’nin ARAMCO vasıtasıyla desteklediği Rabıta, Ortadoğu’da Arap milliyetçisi ve sol rejimlere karşı Mısır’da İhvan başta olmak üzere İslamcı siyasi grupları desteklemeye başladı. İslamcı gruplar üzerinden örgütlenen Rabıta, Suudların ve ABD’nin Ortadoğu ülkelerinin iç işlerine karışmasında önemli rol oynamaya başlıyordu. Öyle ki İslamcılığın 20. yüzyılda önemli isimlerinden Seyid Kutub ölmeden önce ‘[Siyasal] İslam’ı Amerika kurdu’ itirafında bulunmuştu.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.......
Tuesday, April 21, 2015
OKTAY SİNANOĞLU’NUN ANISINA
Hanifi Altaş
Bundan yirmi yıl önce 28 Mayıs 1995 günü akşamı, Azerbaycan’ın Bağımsızlık Günü münasebetiyle İstanbul Başkonsolosu değerli dostumuz şair ve yazar Abbas Abdullah tarafından İstanbul Akgün otelde verilen resepsiyon sırasında gördük ve tanıdık merhum Sinanoğlu’nu. Yeni Hayat çevresinden üç-beş arkadaş vardık orada, Hocanın çevresini sardık, sohbete başladık, derken resepsiyonun dağılmasına yakın, “Hocam dedik, sizi bu gece bir yere bırakmayız, buyurun gidelim bizim derginin idarehanesine, sohbete orada devam edelim.” Hoca da baktı ki etrafı çepeçevre kuşatılmış, “elimizden kurtuluş yok”, kabul etti.
Bundan yirmi yıl önce 28 Mayıs 1995 günü akşamı, Azerbaycan’ın Bağımsızlık Günü münasebetiyle İstanbul Başkonsolosu değerli dostumuz şair ve yazar Abbas Abdullah tarafından İstanbul Akgün otelde verilen resepsiyon sırasında gördük ve tanıdık merhum Sinanoğlu’nu. Yeni Hayat çevresinden üç-beş arkadaş vardık orada, Hocanın çevresini sardık, sohbete başladık, derken resepsiyonun dağılmasına yakın, “Hocam dedik, sizi bu gece bir yere bırakmayız, buyurun gidelim bizim derginin idarehanesine, sohbete orada devam edelim.” Hoca da baktı ki etrafı çepeçevre kuşatılmış, “elimizden kurtuluş yok”, kabul etti.
Sultanahmet’teki dergi idarehanesinde sabaha kadar süren uzun bir
sohbete daldık. Sonra Hocayı evine bırakacağız arabayla, Moda’da imiş
evi de, kapısına kadar götürdük, lakin bir türlü evin anahtarını
bulamadı. Bilim adamlığı demek böyle bir hal işte diye düşündük. Hocayı
alıp gerisin geriye döndük, Yazı İşleri Müdürü olan arkadaşımız
Nişantaş’ındaki evinde konuk etti kendisini.
Hocayla işte o tarihi günde başlayan dostluğumuz hep devam etti, zaman zaman dergimize yazı verdiği de olmuştur. Hukuki konularda danışmak için de bazen beni arar veya yazıhananeme uğrardı, avukatıydım çünkü aynı zamanda da. Bundan on beş- on altı yıl kadar önce Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesinde, daha sonra da Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde yattı. Her iki hastanede de ziyaretine gitmiştim.
Türk Milletinin bilim alanında medar-ı iftiharı olan Hocayı yalnızca bu yönüyle değil, en başta Türk dilinin ve kültürünün korunması uğrunda yazılarıyla ve konuşmalarıyla verdiği unutulmaz mücadelenin yanında, çok çeşitli ulus ve ülke sorunlarını ele alan yazı ve makaleleri, tv konuşmaları ve kitaplarıyla da hep hatırlayacağız….
Ruhu şad, yeri uçmak olsun…
Hocayla işte o tarihi günde başlayan dostluğumuz hep devam etti, zaman zaman dergimize yazı verdiği de olmuştur. Hukuki konularda danışmak için de bazen beni arar veya yazıhananeme uğrardı, avukatıydım çünkü aynı zamanda da. Bundan on beş- on altı yıl kadar önce Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesinde, daha sonra da Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde yattı. Her iki hastanede de ziyaretine gitmiştim.
Türk Milletinin bilim alanında medar-ı iftiharı olan Hocayı yalnızca bu yönüyle değil, en başta Türk dilinin ve kültürünün korunması uğrunda yazılarıyla ve konuşmalarıyla verdiği unutulmaz mücadelenin yanında, çok çeşitli ulus ve ülke sorunlarını ele alan yazı ve makaleleri, tv konuşmaları ve kitaplarıyla da hep hatırlayacağız….
Ruhu şad, yeri uçmak olsun…
Monday, April 20, 2015
Karl Kautsky ve Ultra-Emperyalizm Kuramının Düşündürdükleri: Sosyal Demokrasi ve Uluslararası İlişkiler
Yunus EMRE
Emre, Yunus, “Karl Kautsky ve Ultra-Emperyalizm Kuramının Düsündürdükleri: Sosyal Demokrasi ve Uluslararası Iliskiler”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 39 (Güz 2013), s. 45-69.
Bu makalede ünlü Alman sosyal demokrat kuramcı ve politikacı Karl Kautsky’nin ultra-emperyalizm kuramı incelenmektedir. Karl Kautsky’nin ultra-emperyalizm kuramı hem siyasal tarihte hem de Uluslararası İlişkiler alanında önemli etkiler bırakmış bir yaklaşımdır. Makale üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Karl Kautsky’nin sosyal demokrasi tarihi için önemi ve temel tezleri belirtildikten sonra ultra-emperyalizm kuramı tartışılacaktır. İkinci bölümde ultra-emperyalizm kuramının Marksist emperyalizm kuramları içindeki yeri incelenecektir. Üçüncü bölüm ultra-emperyalizm kuramının İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkileri açıklama kapasitesi ve Uluslararası İlişkiler kuramları içinde kullanım imkanları hakkındadır. Makalede ulaşılan temel sonuç Karl Kautsky’nin ultra-emperyalizm kuramının günümüz Uluslararası İlişkiler çalışmaları için önemli bir analitik kapasiteye sahip olduğudur.
MAKELEYI INDIRMEK ICIN TIKLAYIN....
Emre, Yunus, “Karl Kautsky ve Ultra-Emperyalizm Kuramının Düsündürdükleri: Sosyal Demokrasi ve Uluslararası Iliskiler”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 39 (Güz 2013), s. 45-69.
Bu makalede ünlü Alman sosyal demokrat kuramcı ve politikacı Karl Kautsky’nin ultra-emperyalizm kuramı incelenmektedir. Karl Kautsky’nin ultra-emperyalizm kuramı hem siyasal tarihte hem de Uluslararası İlişkiler alanında önemli etkiler bırakmış bir yaklaşımdır. Makale üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Karl Kautsky’nin sosyal demokrasi tarihi için önemi ve temel tezleri belirtildikten sonra ultra-emperyalizm kuramı tartışılacaktır. İkinci bölümde ultra-emperyalizm kuramının Marksist emperyalizm kuramları içindeki yeri incelenecektir. Üçüncü bölüm ultra-emperyalizm kuramının İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkileri açıklama kapasitesi ve Uluslararası İlişkiler kuramları içinde kullanım imkanları hakkındadır. Makalede ulaşılan temel sonuç Karl Kautsky’nin ultra-emperyalizm kuramının günümüz Uluslararası İlişkiler çalışmaları için önemli bir analitik kapasiteye sahip olduğudur.
MAKELEYI INDIRMEK ICIN TIKLAYIN....
Sunday, April 19, 2015
TÜRKİYE’DE İNSANLAR NE İSTİYOR? Prof. Dr. Veysel BOZKURT
Professor at Istanbul University
Hiç düşündünüz mü Türkiye’de
insanların tercihleri üzerinde hangi faktörlerin etkisi daha baskındır? Örneğin
ekonomik faktörlerin, güvenliğin, çevrenin ve daha insancıl topluma doğru
ilerlemeye ilişkin inancın bizim önceliklerimiz arasında yeri nedir?
En bilinen motivasyon
kuramlarından birisini ortaya atan A. Maslow’a göre davranışlarımıza yön veren
ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi vardır. Yeme, içme, barınma ve güvende olma
gibi hayatta kalmaya yönelik
ihtiyaçlar bu hiyerarşinin temelini oluşturur.
Fizyolojik (1) ve güvenlik
(2) ihtiyaçlarını, sevgi (3) ve toplumda saygınlık
kazanma (4) gibi toplumsal ihtiyaçlar izler. Hayatta kalmak için gereken ihtiyaçları
karşılanan bireyler, bir gruba ait olmak, yardımseverlik, arkadaşlık, aile,
özsaygı, tanınma, güç ve başarı isterler.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin
en tepesinde ise, kişisel tatmin, yaratıcılık, ahlak, önyargılardan uzak durma,
insanlığın refahıyla ilgilenme, hakikat ve anlam arayışı gibi özellikleri
içinde barındıran kendini gerçekleştirme
ihtiyacı yer alır (5.aşama).
Bu aşamalar birbirinden
tümüyle ayrı olmasalar da, Maslow’a göre bireylerin hayatta kalmaya yönelik temel
ihtiyaçları karşılanmadığı sürece, üst katmanlarda yer alan ihtiyaçların
onların motivasyonlarındaki etkisi ikincil önemdedir.
Türk toplumu ihtiyaçlar hiyerarşisinin neresinde?
Tekrar ilk paragraftaki
soruya geri dönersek, Türkiye’de halk yöneticilerinden gelecek 10 yılda nelere
öncelik vermesini istiyor?
Kuşkusuz konuya ilişkin
hepimizin kişisel deneyimlerimizden kaynaklanan bazı bilgileri var.
Pekiyi bu konuda bilimsel
araştırmalar ne söylüyor?
Türkiye malum, data (bilimsel
araştırma) fukarası bir ülke. Konuya ilişkin elimizdeki kısıtlı veri
setlerinden birini 1989 yılından itibaren Türkiye de de uygulanmaya başlanan Dünya
Değerler Araştırması (DDA) oluşturuyor.
DDA’nın veri setine dayanarak
hazırlanan Şekil 1’de de görüldüğü gibi gelecek
10 yılda ülkenin birinci önceliğinin ne olması gerekir sorusuna nüfusunun
yaklaşık üçte ikisi (%66.2) hızlı
ekonomik büyüme diyor. 20 yılı aşan bir süredir yapılan 5 farklı
uygulamada da, ülkenin birincil önceliğinin hızlı ekonomik büyüme olması
gerekir diyenler ezici bir çoğunluk oluşturuyor.
Son dalga uygulamasında güçlü bir orduya sahip olmanın birincil
öncelik olması gerektiğini söyleyenler yüzde 20,7 ile ikinci sırada yer almaktadır.
Bunu yüzde 8,9 ile insanın yaşadığı çevrede daha çok söz hakkına sahip olması ve yüzde 4,2 ile yaşanılan çevrenin (şehirlerin/köylerin) güzelleştirilmesi
birincil öncelik olması gerekir diyenler izlemektedir.
Yine araştırmanın bir başka
benzer sorusunda da istikrarlı bir
ekonomi, fikirlerin paradan daha
değerli olduğu daha insancıl bir
topluma doğru ilerleme ve suçla
mücadele seçeneklerinden hangisinin ülkenin önceliği olması gerektiği
sorulduğunda da yine toplumun büyük bölümü (% 57.5) ekonomik istikrarı bir numaraya yerleştiriyor.
Ankete katılanların sadece
yüzde 23.9’ü daha insancıl bir topluma
doğru ilerlemenin birincil öncelik olması gerektiğini söylüyor.
Fikirlerin paradan daha değerli olduğu bir topluma doğru
ilerlemek
birincil öncelik olmalı diyenler ise yüzde onun altında kalmaktadır (%9.7).
Son sırada da suçla mücadele yer alıyor.
İlk tabloya benzer şekilde son
20 yılda yapılan beş farklı araştırmada da, önceliğin
ekonomik istikrara verilmesi gerektiğini söyleyenler birinci sırada yer
almaktadır.
Dünya genelinde aynı dönemde
50’den fazla ülkede uygulanan Dünya Değerler Araştırması’nın data setine
dayanarak hazırlanan yukarıdaki grafikler nasıl yorumlanabilir?
Aslında diğer ülkelerde de
benzer şekilde hızlı ekonomik büyümenin
ve ekonomik istikrarın ülkelerinin
önceliği olması gerektiğini söyleyenlerin oranları diğerlerinden daha yüksek.
Bu durum Maslow’un ihtiyaçlar
hiyerarşisinin temellerini oluşturan hayatta
kalma değerlerinin, insanların
çoğunluğunun hala birincil önceliği olduğunu ortaya koyuyor.
Birçok ülkede olduğu gibi,
bizde de hızlı ekonomik büyüme ve zenginleşmeyi sağlayacakları konusunda
toplumu ikna edenler, fikirlerin paradan
değerli olduğu daha insancıl toplum vaadinde bulunanlara göre çok daha
fazla ilgi görüyorlar.
Sözün özü, ülkenin elitleri kabullenmekte
güçlük çekseler de, toplumun ezici bir çoğunluğu, fikirler
karın doyurmuyor, önce para diyor!
Data böyle söylüyor!
Ölçemediğinizi yönetemezsiniz
derler.
İnanmıyorsanız bir de siz
ölçün!
Thursday, April 16, 2015
Friday, April 10, 2015
Milada Dönüş (Ulus - Devletten Devlet - Ulusa Türk ve Kürt Meselesinin Üç İkilemi) - Murat Somer
Koç Üniversitesi Yayınları / Tarih Dizisi
2015
Kürt (ve Türk) meselesinde bir milada dönüş yaşanıyor. Kürt sorununun kökleri, 1918-1926 yılları arasındaki gelişmelerde ve alınan politik kararlarda yatıyor. O yıllardaki şartlar ve yanıtlanması gereken temel sorular, bugünkülere çok benziyor." Bu kez daha iyi yanıtlar verilebilecek mi? Murat Somer, bu soruya farklı bir yerden bakarak yoldaki engellere ışık tutuyor ve çözümler geliştiriyor. Somer'e göre, sorunun kaynağındaki ikilemlere ulaşmak için Kürtlerden çok Türklere ve Ortadoğu'ya bakmak gerekiyor.
Bu sorunu kuruluş döneminden günümüze kadar inceleyen Somer, Türk ve Kürt meselesinin temelinde üç ikilem yattığı sonucuna varıyor: ayrılıkçılık potansiyelinin bertaraf edilememesinden kaynaklanan dış güvensizlik ikilemi, siyasal aktörlerin ideoloji veya iktidar mücadelelerinden doğan elit işbirliği ikilemi ve hem Kürtlerin görülmek ve eşitlik taleplerini karşılayabilen hem de toplumun ortak kimlik ihtiyacını tatmin eden bir kimlik gereksiniminde ortaya çıkan ortak kimlik ikilemi. Kitap, bu ikilemleri aşmak için uyumlu ortak kimlikler ve devlet-ulus gibi kavramları ve somut çözüm önerilerini sunuyor.
Milada Dönüş: Ulus-Devletten Devlet Ulusa Türk ve Kürt Meselesinin Üç İkilemi, sadece sosyal bilim veya siyaset bilimi alanlarında çalışanların değil, Türklerle Kürtlerin ne yöne gittiklerini merak eden herkesin ilgisini çekecek bir kitap.
"Murat Somer her gün değişip yeni bicimler alan Kürt sorununu sağlam bir kuramsal çerçeveye oturtup tarihsel bir açıdan inceliyor. Bu çalışmasıyla Somer hem Türkiye'deki toplum bilimi birikimine katkı yapıyor, hem bu karmaşık sorunu anlamamıza yardım ediyor hem de çözüme yönelik pratik öneriler getiriyor. Bu üç başarıdan herhangi bir tanesi tek başına bu kitabın çok önemli bir yayın olmasına yeterdi. Milada Dönüş bu her üç alanda yaptığı değerli katkılarla ve özgün kaynaklara dayanan araştırmasıyla etkisi uzun yıllar sürecek çok önemli bir kitap."
2015
Kürt (ve Türk) meselesinde bir milada dönüş yaşanıyor. Kürt sorununun kökleri, 1918-1926 yılları arasındaki gelişmelerde ve alınan politik kararlarda yatıyor. O yıllardaki şartlar ve yanıtlanması gereken temel sorular, bugünkülere çok benziyor." Bu kez daha iyi yanıtlar verilebilecek mi? Murat Somer, bu soruya farklı bir yerden bakarak yoldaki engellere ışık tutuyor ve çözümler geliştiriyor. Somer'e göre, sorunun kaynağındaki ikilemlere ulaşmak için Kürtlerden çok Türklere ve Ortadoğu'ya bakmak gerekiyor.
Bu sorunu kuruluş döneminden günümüze kadar inceleyen Somer, Türk ve Kürt meselesinin temelinde üç ikilem yattığı sonucuna varıyor: ayrılıkçılık potansiyelinin bertaraf edilememesinden kaynaklanan dış güvensizlik ikilemi, siyasal aktörlerin ideoloji veya iktidar mücadelelerinden doğan elit işbirliği ikilemi ve hem Kürtlerin görülmek ve eşitlik taleplerini karşılayabilen hem de toplumun ortak kimlik ihtiyacını tatmin eden bir kimlik gereksiniminde ortaya çıkan ortak kimlik ikilemi. Kitap, bu ikilemleri aşmak için uyumlu ortak kimlikler ve devlet-ulus gibi kavramları ve somut çözüm önerilerini sunuyor.
Milada Dönüş: Ulus-Devletten Devlet Ulusa Türk ve Kürt Meselesinin Üç İkilemi, sadece sosyal bilim veya siyaset bilimi alanlarında çalışanların değil, Türklerle Kürtlerin ne yöne gittiklerini merak eden herkesin ilgisini çekecek bir kitap.
"Murat Somer her gün değişip yeni bicimler alan Kürt sorununu sağlam bir kuramsal çerçeveye oturtup tarihsel bir açıdan inceliyor. Bu çalışmasıyla Somer hem Türkiye'deki toplum bilimi birikimine katkı yapıyor, hem bu karmaşık sorunu anlamamıza yardım ediyor hem de çözüme yönelik pratik öneriler getiriyor. Bu üç başarıdan herhangi bir tanesi tek başına bu kitabın çok önemli bir yayın olmasına yeterdi. Milada Dönüş bu her üç alanda yaptığı değerli katkılarla ve özgün kaynaklara dayanan araştırmasıyla etkisi uzun yıllar sürecek çok önemli bir kitap."
The Turkish Complex
Jenny B. White
The Islam-vs.-secularism formula and the moderate-vs.-radical Islam dichotomy are poor guides for understanding contemporary Turkey.
The American Interests - Volume 10, Number 4 February 2, 2015
Turkey’s turn toward pugnacious autocracy over the past few years has caused consternation in Washington and European capitals. Some pundits blame it on the rise of Islam in a country that previously had been ruled by secular Kemalist governments. Since 2002, the Islam-rooted Justice and Development Party (AKP) has been elected three times at the national level with an ever-greater percentage of the vote. In the 2014 local elections, too, it neared 50 percent. As the party has deepened its hold on Turkey, it has felt more secure in pressing what many assumed has been its agenda all along: authoritarian rule and the Islamicization of society.
This view ignores two important things: that Kemalist governments tended to be tutelary, illiberal democracies shepherded by an intrusive military; and that during the decade after its election, the AKP, led by former Prime Minister and now President Recep Tayyip Erdoğan, transformed Turkey into a liberalizing, internationally engaged, economic powerhouse that had the respect and ear of the world’s leaders. If one simultaneously exaggerates the successes of Turkey’s Kemalist leaders and the recent failures of the AKP government, distortion is bound to result, and one is left unable to really account for the seeming knife-edge turns in Turkey’s political character.
READ MORE....
The Islam-vs.-secularism formula and the moderate-vs.-radical Islam dichotomy are poor guides for understanding contemporary Turkey.
The American Interests - Volume 10, Number 4 February 2, 2015
Turkey’s turn toward pugnacious autocracy over the past few years has caused consternation in Washington and European capitals. Some pundits blame it on the rise of Islam in a country that previously had been ruled by secular Kemalist governments. Since 2002, the Islam-rooted Justice and Development Party (AKP) has been elected three times at the national level with an ever-greater percentage of the vote. In the 2014 local elections, too, it neared 50 percent. As the party has deepened its hold on Turkey, it has felt more secure in pressing what many assumed has been its agenda all along: authoritarian rule and the Islamicization of society.
This view ignores two important things: that Kemalist governments tended to be tutelary, illiberal democracies shepherded by an intrusive military; and that during the decade after its election, the AKP, led by former Prime Minister and now President Recep Tayyip Erdoğan, transformed Turkey into a liberalizing, internationally engaged, economic powerhouse that had the respect and ear of the world’s leaders. If one simultaneously exaggerates the successes of Turkey’s Kemalist leaders and the recent failures of the AKP government, distortion is bound to result, and one is left unable to really account for the seeming knife-edge turns in Turkey’s political character.
READ MORE....
Friday, April 3, 2015
Gazeteci Ruşen Çakır'in Turkiye, İran, İslam ve Kürt sorunu üzerine E-kitapları
Ruşen Çakır
2015
2015
Call for Papers | First European Symposium on Turkey | Populism, majoritarianism and crises of liberal democracy | Uni Graz Oct. 1-3
Populism, majoritarianism and the crisis of liberal democracy: Modes of illiberal governance in comparative perspective
The Centre of Southeast European Studies at the University of Graz, together with the Consortium of European Symposia on Turkey (CEST), is delighted to invite paper submissions for a Symposium from October 1-3, 2015 at the University of Graz.
The Symposium on Populism, majoritarianism and crises of liberal democracy seeks to identify and discuss, in comparative perspective, the root causes, dynamics, effects and modes of "illiberal governance". We use the term "illiberal governance" in a heuristic fashion rather than as a normative claim. Such modes of governance are increasingly identifiable not only among those regimes classified as hybrid or authoritarian but also among established liberal democracies.
Abstract submissions should engage with one of the following Symposium themes:
Democracy, authoritarianism and hybrid regimes: A critical assessment
Which are the main conceptual debates on hybrid forms of governance distinct from both dictatorship and liberal democracy? What is the explanatory power of concepts such as 'Illiberal Democracy', 'Majoritarianism', 'Competitive Authoritarianism'?
Crises of liberal democracy: Causes and effects
What are the crises of liberal democracy and to what extent are they responsible for the rise in populist, majoritarian, illiberal modes of governance? What are the socio-economic, political, cultural, historical and institutional factors that give rise to these governance modes? How can we factor in issues of path-dependence and exogenous impacts?
Modes of governance (1): Grand narratives, ideologies and alliances
How do their proponents legitimate and popularise illiberal modes of governance? How are alliances made and unmade? Religion, class, gender, ethnicity, nationalism.
Modes of governance (2): Forms of control and accumulation of power
How do illiberal systems accumulate, maintain and lose power? Modes of governance through political institutions, media and education.
Modes of governance (3): Political economy
How do illiberal systems accumulate wealth? Modes of production, networks of appropriation and dispossession, forms of distribution.
We welcome applications from all fields related to the study of society and politics, with a particular interest in comparative work and cross-regional approaches. Comparative work on countries including, but not limited to Turkey, Russia, Hungary, Greece, Macedonia and Italy is particularly encouraged. We would also like to stress our interest in historical studies on authoritarian regimes, transitions from and back to authoritarianism and a critical debate on the conclusions, which can be drawn from those historical cases for our understanding of illiberal modes of governance today.
Applicants are invited to submit an abstract of 500 words, a one-page CV and a publication list (if applicable) of no more than one page. The submission deadline is 4 May 2015. Please make sure to indicate which theme your abstract seeks to contribute to.
Convenors: Kerem Öktem, Florian Bieber, Karabekir Akkoyunlu
Who can apply? PhD Students, Post-Docs and academics. Advanced Master students may apply, if their proposal is based on fresh empirical work.
Submission deadline: 4 May 2015
Submission requirements: 500 word abstract, one-page CV, publication list.
Submission mailbox: CESTSymposium@gmail.com
Successful applicants will be informed mid-May 2015.
Expenses: Travel and accommodation expenses of selected participants will be fully funded.
Submission of papers: Draft papers will have to be submitted by mid-September.
Publication: We will support the publication of the best papers.
Please consult Dr. Karabekir Akkoyunlu for further information: karabekir.akkoyunlu@uni-graz.at
This Symposium is convened as part of the Consortium for European Symposia on Turkey (CEST). CEST is committed to the study of modern Turkey by bringing together the expertise of leading European research institutions: Karl-Franzens-Universität Graz, London School of Economics , SciencesPo, Stockholm University, Universität Hamburg, University of Oxford
The Centre of Southeast European Studies at the University of Graz, together with the Consortium of European Symposia on Turkey (CEST), is delighted to invite paper submissions for a Symposium from October 1-3, 2015 at the University of Graz.
The Symposium on Populism, majoritarianism and crises of liberal democracy seeks to identify and discuss, in comparative perspective, the root causes, dynamics, effects and modes of "illiberal governance". We use the term "illiberal governance" in a heuristic fashion rather than as a normative claim. Such modes of governance are increasingly identifiable not only among those regimes classified as hybrid or authoritarian but also among established liberal democracies.
Abstract submissions should engage with one of the following Symposium themes:
Democracy, authoritarianism and hybrid regimes: A critical assessment
Which are the main conceptual debates on hybrid forms of governance distinct from both dictatorship and liberal democracy? What is the explanatory power of concepts such as 'Illiberal Democracy', 'Majoritarianism', 'Competitive Authoritarianism'?
Crises of liberal democracy: Causes and effects
What are the crises of liberal democracy and to what extent are they responsible for the rise in populist, majoritarian, illiberal modes of governance? What are the socio-economic, political, cultural, historical and institutional factors that give rise to these governance modes? How can we factor in issues of path-dependence and exogenous impacts?
Modes of governance (1): Grand narratives, ideologies and alliances
How do their proponents legitimate and popularise illiberal modes of governance? How are alliances made and unmade? Religion, class, gender, ethnicity, nationalism.
Modes of governance (2): Forms of control and accumulation of power
How do illiberal systems accumulate, maintain and lose power? Modes of governance through political institutions, media and education.
Modes of governance (3): Political economy
How do illiberal systems accumulate wealth? Modes of production, networks of appropriation and dispossession, forms of distribution.
We welcome applications from all fields related to the study of society and politics, with a particular interest in comparative work and cross-regional approaches. Comparative work on countries including, but not limited to Turkey, Russia, Hungary, Greece, Macedonia and Italy is particularly encouraged. We would also like to stress our interest in historical studies on authoritarian regimes, transitions from and back to authoritarianism and a critical debate on the conclusions, which can be drawn from those historical cases for our understanding of illiberal modes of governance today.
Applicants are invited to submit an abstract of 500 words, a one-page CV and a publication list (if applicable) of no more than one page. The submission deadline is 4 May 2015. Please make sure to indicate which theme your abstract seeks to contribute to.
Convenors: Kerem Öktem, Florian Bieber, Karabekir Akkoyunlu
Who can apply? PhD Students, Post-Docs and academics. Advanced Master students may apply, if their proposal is based on fresh empirical work.
Submission deadline: 4 May 2015
Submission requirements: 500 word abstract, one-page CV, publication list.
Submission mailbox: CESTSymposium@gmail.com
Successful applicants will be informed mid-May 2015.
Expenses: Travel and accommodation expenses of selected participants will be fully funded.
Submission of papers: Draft papers will have to be submitted by mid-September.
Publication: We will support the publication of the best papers.
Please consult Dr. Karabekir Akkoyunlu for further information: karabekir.akkoyunlu@uni-graz.at
This Symposium is convened as part of the Consortium for European Symposia on Turkey (CEST). CEST is committed to the study of modern Turkey by bringing together the expertise of leading European research institutions: Karl-Franzens-Universität Graz, London School of Economics , SciencesPo, Stockholm University, Universität Hamburg, University of Oxford
CONFERENCE: Ninth Annual Transatlantic Security & Turkish Studies Symposium
Turkish Foreign Policy - Challenges and Opportunities
2025A SDRP Ikenberry
2nd Floor
301 E. Gregory Dr.
Champaign, IL 61820 (map)
Friday, April 3, 2015
8:15 am - 5:00 pm
University of Illinois at Urbana-Champaign8:15 am - 5:00 pm
2025A SDRP Ikenberry
2nd Floor
301 E. Gregory Dr.
Champaign, IL 61820 (map)
Organized by:
European Union Center
The Program in Arms Control, Disarmament, and International Security
European Union Center
The Program in Arms Control, Disarmament, and International Security
Co-sponsored by:
Russian, East European and Eurasian Center (REEEC)
Center for Global Studies (CGS)
Center for South Asian & Middle Eastern Studies (CSAMES)
EUC, REEEC, and CGS are National Resource Centers funded by the US Department of Education Title VI grant. EUC is also an European Union Center of Excellence funded by the European Union.
Russian, East European and Eurasian Center (REEEC)
Center for Global Studies (CGS)
Center for South Asian & Middle Eastern Studies (CSAMES)
EUC, REEEC, and CGS are National Resource Centers funded by the US Department of Education Title VI grant. EUC is also an European Union Center of Excellence funded by the European Union.
Morning Session - Turkish Foreign Policy: A Local Perspective
|
|
8:15-8:30 AM
|
Welcome
Drs. Edward Kolodziej, CGS Director and Interim ACDIS Director, and Anna Stenport, Director of the EUC, UIUC |
8:30-9:15 AM
|
Çiğdem Benam, Boston College
"Opening Up the Turkish 'Black Box': Domestic Determinants of Turkish Foreign Policy" |
9:15-10:00 AM
|
Can Kasapoğlu, Center for Economics and Foreign Policy Studies
"The Syrian Civil War and Turkey's Tough Choices: Ankara Facing the New Regional Security Environment" |
10:00-10:30 AM
|
Coffee Break
|
10:30-11:15 AM
|
Kemal Kirişçi, Brookings Institution
"Syrian Refugees in Turkey: Why Were They Welcomed by the Turkish State?" |
11:15 AM-12:00 PM
|
Ayhan Kaya, Istanbul Bilgi University
"Desecularization of the State and Society in Turkey and Its Impact on Turkish Foreign Policy: Islamization and Ottomanization" |
Afternoon Session - Turkish Foreign Policy: A Regional/Global Perspective
|
|
1:30-2:15 PM
|
Bilgin Ayata, Freie Universität Berlin
"From Blessing to Curse? The Arab Uprisings and Its Implications on Turkish Foreign Policy" |
2:15-3:00 PM
|
Ömer Taşpınar, Brookings Institution
"Turkey-EU Relations: Still Relevant?" |
3:00-3:30 PM
|
Coffee Break
|
3:30-4:14 PM
|
Nilsu Gören,University of Maryland
"Extended Deterrence and Tactical Nuclear Weapons: The Turkish Case" |
4:15-5:00 PM
|
Kemal Sılay, Indiana University
"A Political and Military Predicament: The Escalating Danger of Islamism in Turkey and Discourses against Its NATO Membership" |
5:00-6:00 PM
|
Reception
|
6:00-8:00 PM
|
Dinner for participants and invited guests
|
Wednesday, April 1, 2015
Higher Education Industrial Complex
BURAK ARIKAN
Private universities and their boards of trustees connected to a network of corporations and institutions make the higher education industrial complex of Turkey. The network map contains 68 private universities (red), 625 member of the board of trustees (black), 970 organizations (blue colored corporations, foundations, associations, political parties, state universities), and 2001 relationships researched between organizations and people.
Analyzing the relations between the board of trustees, which are the power holders within the universities, with other institutions and corporations; compiling a database of such information; and generating a network map of these relations, in which one can navigate from one node to the other would provide us a tool in order to understand the ecosystem of higher education in political and social terms. The network map of 68 private universities, including Koc University, their board of trustees, and the companies and institutions that they share, aims to reveal the ecosystem, the central and peripheral actors, their indirect connections, and clusters of industrial complex of higher education.
The work is an installation of an interactive network map on a 47” touch screen display running on a custom software and a 260 x 125 cm digital print map. Maps are being exhibited in Koç University and accessible on http://burak-arikan.com/ozeluniversiteler.
Research & Conceptual Text Zeyno Üstün
READ MORE....
Private universities and their boards of trustees connected to a network of corporations and institutions make the higher education industrial complex of Turkey. The network map contains 68 private universities (red), 625 member of the board of trustees (black), 970 organizations (blue colored corporations, foundations, associations, political parties, state universities), and 2001 relationships researched between organizations and people.
Analyzing the relations between the board of trustees, which are the power holders within the universities, with other institutions and corporations; compiling a database of such information; and generating a network map of these relations, in which one can navigate from one node to the other would provide us a tool in order to understand the ecosystem of higher education in political and social terms. The network map of 68 private universities, including Koc University, their board of trustees, and the companies and institutions that they share, aims to reveal the ecosystem, the central and peripheral actors, their indirect connections, and clusters of industrial complex of higher education.
The work is an installation of an interactive network map on a 47” touch screen display running on a custom software and a 260 x 125 cm digital print map. Maps are being exhibited in Koç University and accessible on http://burak-arikan.com/ozeluniversiteler.
Research & Conceptual Text Zeyno Üstün
READ MORE....
Subscribe to:
Posts (Atom)