“Artık cihada çoluk çocuk, ailece gidiliyor” Olivier Roy ile söyleşi
23.Oca.2015 rusencakir.com
Siyasal İslam konusunda dünyanın önde
gelen isimlerinden olan Olivier Roy bir süredir Floransa’da Avrupa
Üniversitesi Enstitüsü’nde çalışıyor. Son kitabı “Kayıp Şark’ın Peşinde”
(Çeviren Haldun Bayrı, Metis) yakında Türkiye’de yayınlanacak olan
Fransız araştırmacıyla Paris’teki 7 Ocak saldırıları ve 11 Ocak
gösterisini konuştuk.
Paris eylemcileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Roy: Videolar çekiyorlar, kendilerini övüyorlar, gazetecilerle
röportajlar yapıyorlar ve ölüyorlar. Bütün o delikanlılar öleceklerini
biliyorlar. Kurtulmayı denemiyorlar bile. Bu olayda, kimliklerini
düşürmüşler; çünkü bence Freud’un “sakar eylem” diye bahsettiği şey söz
konusu. Coulibaly ise bir markete girdiğinde, etrafının sarılacağını, bu
işten canlı çıkma şansının hiç kalmayacağını biliyor. Biliyor bunu.
Dolayısıyla nihilist kahramanlar bunlar. Şimdiki gençliğin bir kısmı
nihilistleşiyor ve şiddetten büyüleniyor; evet, model alınıp taklit
edilebilirler.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.....
**************************************************************
“Müslümanlık ile Avrupa et ve tırnak gibi” Prof. Nilüfer Göle ile söyleşi
17.Oca.2015 rusencakir.com
Uzun süredir Paris'te Sosyal Bilimler
Yüksek Okulu'nda (EHESS) görev yapan Prof. Nilüfer Göle ile 7 Ocak
Charlie Hebdo saldırısı ve 11 Ocan yürüyüşü üzerine konuştuk. Söyleşinin
Semih Sakallı tarafından hazırlanan tam dökümünü dikkatlaerinize
sunuyoruz:
7 Ocak’taki saldırının ardından
sizinle konuştuğumda moral olarak büyük çöküntü içerisindeydiniz ama
anladığım kadarıyla 11 Ocak’taki yürüyüş sizi umutlandırmış.
Göle: Evet. Doğrusu beni çok umutlandırdı. Herkesin paylaştığı şöyle
bir bilinç oldu: Avrupa’nın 11 Eylül’ü. Ne demek 11 Eylül? Bunun bir
öncesi var, bir de sonrası olacak. Tarih yazımı bundan itibaren farklı
şekilde seyredecek. Daha da iyi seyretmesi mümkün değil hissiyatı
hâkimdi çünkü Fransa’yı kalbinden vurdu. Hem özgürlük değerleri, hem
ifade özgürlüğü açısından, Charlie Hebdo gibi bir geleneğin çöküşü
anlamında. Bir de Musevi vatandaşlar var. Bugün Fransa’nın, Avrupa’nın,
geçmişleri nedeniyle, demokrasi kültürünün iki ayağı var: İfade
özgürlüğü ve anti-semitizm’e bir daha düşmemek. Bu saldırıyla birlikte
ikisi birden vuruldu. 11 Eylül karşılaştırması bize ilginç kapılar
açıyor. 11 Ocak yürüyüşü, 11 Eylül sonrası gibi olmaması için Fransa
toplumunun, vatandaşlarının toplu kolektif bir bilincin meydanlarda
kendini ifade etmesiydi. 11 Eylül’de Irak Savaşı başladı. Zaten bu
kötülüklerin nüvesi. Yanlış kararın sonucu olarak düşünüyorum.
Ortadoğu’daki karışıklık, Suriye meselesi zincirleme gitti. Bir hata bir
sürü hatayı doğurdu. Birinci soru, “Buna tepkimiz 11 Eylül sonrası gibi
mi olacak?” İkincisi, 11 Eylül’den çok farklı bir Avrupa boyutu söz
konusu, çünkü teröristlerin tamamı Fransız vatandaşı. Aynı şekilde,
İngiltere’deki Londra veya İstanbul veya Madrid saldırılarına da
baktığımızda bütün teröristler aslında Avrupa vatandaşı. Burada da
kardeşler Avrupa vatandaşı, Fransız doğumlu. Bir defa Müslümanlık ile
Avrupa iç içe. Et ile tırnak gibi. Kötülüğün kökeni dışarıda değil
içeride. Onun için ne yapacaksınız? Nereye savaş açacaksınız?
Müslümanları denize mi dökeceksiniz veya göçmenler ülkelerine mi geri
dönecek? İkisi de mümkün değil. O zaman geriye iç savaş ortamı kalıyor.
11 Ocak yürüyüşünde, insanlar bunun farkına vararak sadece değerlerine
bir saldırı olarak değil, birlikte ve bir arada yaşama arzusunu ve
iradesini koydu. Çok zordu. 7 Ocak günü yapılan tamamen kendiliğinden
gelişmiş olan Cumhuriyet Meydanı’ndaki ve Özgürlük Abidesi’nin altındaki
gösterilere gittim. Manzara görülmeye değerdi. Hiçbir siyasi parti
amblemi yoktu. Ağırlıklı olarak gençler ve emekliler vardı. Daha sessiz,
daha sakin, daha ufak bir topluluk vardı. O sırada teröristler halen
kaçmaktaydı. Ona rağmen iktidar bu toplanmayı engellemedi. Kalemler
çıktı. Yumruklar havada değildi. Bir arada olarak çözüm olabileceği
hissi ortaya atıldı. Esas kalabalık olan yürüyüş tam bir vatandaşlığın
provası dediğimiz, vatandaşların kendini ifade etme biçimiydi.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.....
**************************************************************
“Cihatçı hem küreselleşmeden yararlanıyor, hem onun kurbanı oluyor” Gilles Kepel ile söyleşi
22.Oca.2015 rusencakir.com
Çok sayıda kitabı Türkçe’ye de çevrilmiş
olan Gilles Kepel İslami hareketler konusunda sadece Fransa’da değil,
dünyada da önde gelen bir isimdir. Paris Siyasal Bilimler Fakültesi
öğretim üyesi Kepel ile 7 Ocak saldırları ve 11 Ocak gösterisini
konuştuk. Söyleşimizin Haldun Bayrı tarafından hazırlanan tam halini
dikkatinize sunuyoruz:
7 Ocak’ta, bu işi yapanların hedeflerine ulaştıkları izlenimine kapıldım...
Gilles Kepel: Hayır, ulaşmadılar; aksine, hedefleri Müslümanlar’la
Müslüman olmayanlar arasında korkunç bir fay hattı yaratmaktı,
başaramadılar. 2004 yılı sonunda “Küresel İslami Direniş çağrısı” adlı
kitabını internet üzerinden yayan Ebu Musab Es-Suri’nin düşüncesi bu.
Avrupa’yı cihadın ana savaş alanı haline getirme, Avrupa toplumlarıyla
bütünleşmemiş Müslümanlar’ı kullanarak onları cihatçılığın
kahramanlarına dönüştürme ve Avrupa toplumunda bu kışkırtmalara karşı
tepki uyandırma isteği var: Bu saldırılar üzerine Müslümanlar’dan
kurtulmak isteyenler olacak, savaş çıkacak ve sonuçta İslam’ın zaferi
gelecek ve Avrupa yok olacak diye düşünüyorlar. Oysa, işler umdukları
gibi gitmedi, çünkü o muazzam yürüyüş, Fransa’nın en büyük yürüyüşü
oldu; bunu çok sayıda insan da esefle karşılasa bile: Fransa’nın bir
bölümü yürüyüşe katılmadı. Bugün “Ben Charlie’yim” yürüyüşlerinin
yanında, “Charlie olmadığını” söyleyen bir Fransa var ise, ulusal
modelle kendini özdeşleştiremeyen banliyölerin Fransası’dır o. Bugünün
tartışması bu: Elbette kurbanlara destek amaçlı duygusal bir slogan olan
“Ben Charlie’yim” sloganının, etrafında Fransız ulusal
sözleşmesinin tekrar inşa edilmesi gereken bir slogan olduğundan emin
değilim. Elbette ki önemli olanı, ifade özgürlüğünden yana olunduğunu;
öldürülen kim olursa olsun, özellikle de bu koşullarda, Charlie
Hebdo’daki gazetecilerin, dininden çıkmakla suçlanan polis memuru Ahmed
Merabet’in, ya da Coulibaly’nin rehin aldığı kaşer marketteki Yahudi
müşterilerin öldürülmelerinin kabul edilemeyeceğini ifade etmek. Ama
yine de, ulusal sözleşmenin sadece bir hiciv dergisine destekten ibaret
kalmayıp başka bir zeminde tekrar inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu önemli, ama asıl amaç bu değil. Ve şayet halkın bir bölümü bu
çizilenlerden rencide oluyorsa, onların sözleşmeye katılması bu şekilde
başarılamayacaktır. Dinleri eleştirme hakkımız vardır, ama ulusal
sözleşme mevzuu başka şeydir. Laiklik sadece din adamı sınıfı karşıtlığı
üzerine kurulmamıştır.
DEVAMINI OKUMAK ICIN.......
No comments:
Post a Comment